Kocaman kara bir bulut var tepemizde. Öyle kara, öyle yoğun, öyle baskın ki: başka hiçbir renk ışıyamıyor. Senelerce bin bir çabayla elde edilmiş haklarımızı, özgürlüklerimizi, bir bir elimizden kapıp kaçırıyor... Neyi kaybettiğimizi görmemizi engellemek için, ışığımızı kapatıyor. Ciğerimize basıyor, soluk almamızı engelliyor. Sesini çıkartmaya çalışanın ağzına basıyor, kim ki hakikatleri söylüyor, kim ki haklarını savunuyor, kim ki umarsıza umut olmaya çalışıyor; onların tepesinde bitiyor. Etmediği kötülüğü bırakmıyor...
Sokağa çıktı diye öğrencileri, gerçekleri yazdı diye gazetecileri, kitleleri coşturan, şarkı söyleyen, fikrini söyleyen, ses olan sanatçıları, aydınları içeri atıyor. Köylünün toprağına, zeytinine el koyuyor. İşçinin grev hakkı, öğretmenin tayin hakkı, ananın evladını doyurma, babanın çocuğuna kucak açma imkanını elinden alıyor. Hayat pahalılığı, fukaralık almış başını giderken, binbir türlü yalan dinliyoruz: uydurma rakamlarla enflasyon düştü deniyor; refahımız düşerken, baskılar artarken; bizi bu onulmaz karanlığa sokanların bizzat kendisi olduğu gün gibi aşikarken, "O" hala refah getirdiğini iddia ediyor!? Farklı hiçbir siyasi renge izin vermiyor. Muhalif siyasi partiye bile kayyumlar atanıyor. Adalet işlemiyor, eşitsizlik her gün daha da artıyor... Ülkedeki refahın, zenginliğin % 80'ini, ülke nüfusunun yüzde onları mertebesinde, % 20'sini bile bulmayan bir kesim, silip süpürüyor. Zenginler daha zenginleşirken; fakir fukara, daha da yoksullaşıyor...
Öyle bir kara bulut ki: umutlarımızın tükendiği, çaremizin kalmadığı sanrısı ile uyanıyoruz her gelen güne!?
Kanun çıkarmak için yeterli milletvekilim var deyip: meşru olmayan yasaları çıkartıyor. Milletinin elinden verimli toprağını alıyor, bahçesindeki zeytinini söküyor. Çoktan kapatılması gereken kömürlü termik santralleri, yargı kararlarına rağmen işletmeye devam ediyor. İnsanlara zehirli havayı solutmaya devam ediyor. Daha çok zehirli hava solutmak için, havayı temizleyecek ormanları yok edip oralara da kömür ocağı açıyor. Hepimizin tükenmekte olan suyunu madenlere, termik santrallere, çimento fabrikalarına peşkeş çekiyor. Muğla'da yasayla kültürel ve doğal özellikleri dolayısıyla gelecek kuşaklara miras bırakılmak üzere korunması gereken alanlarımız % 65'lerdeyken; korunması gereken bu alanlar sürekli maden ve enerji şirketlerine, inşaatçılara, fabrikatörlere, sermayedarlara peşkeş çekiliyor, yaşam alanlarımız hızla azalıyor, küçülüyor... Muğla hızla doğal ve kültürel özelliklerini, hafızasını, canlılığını, müşterek varlıklarını kaybediyor, ormansızlaşıyor, susuzlaşıyor, kirleniyor, yok oluyor...
Ama unutma: HALA UMUDUMUZ VAR...
Bu karabasan gibi her yanımızı sarmış karanlığı aydınlığa çevirmek mümkün... Umutlarımızı, renklerimizi, coşkumuzu, enerjimizi yeniden diriltmek... Göğsümüze basan bu karabasandan kurtulup yeniden nefes almamız, yeniden renklerimizi ışıtmamız, sesimizi çoğaltmamız mümkün.
Eğer yanımızdakinin sesine ses katabilirsek, eğer yanımızdakinin rengine ışık tutabilirsek, toprağını kaybeden köylüye, hakkı yenen işçiye el verebilirsek, kadını, yaşlısı, genci, çocuğu ile farklı farklı renklerimizle bir araya gelebilirsek, korkmadan sesimizi yine de çıkartmayı becerebilirsek...
Amasız yanımızdakine el vermeyi, birlikte olmayı bir becerebilirsek... Ben olmadan da yürür bu kervan demekten vazgeçmeyi bir öğrenebilirsek... Farklı renklerimizin zenginliğimiz olduğunu bilince çıkarabilirsek...
Eğer o alana sen de gelirsen, el verirsen, ses katarsan, ışık tutarsan inan: umut hep var...
BİZ GÜÇLÜYÜZ...
BİZ KAZANACAĞIZ... MUTLAKA KAZANACAĞIZ...
Şair'in dediği gibi:
Haydi unutmadan hiç
Nereden biz gücü alırız
Hem açken hem de tokken
Haydi unutmayalım
Bu dayanışmayı...
28 EYLÜL'DE Saat 16.00'da Muğla Atatürk Bulvarında MİTİNG ALANINDAYIZ.
SEN DE KATIL... MUTLAKA KATIL...
Toprağımızı Vermemek için...
Adalet için, Özgürlük için, Eşitlik için...
Temel Haklarımızı Korumak için HEP BİRLİKTEYİZ...
Yorumlar (0)