bi bitmediniz!

gençler çok paylaşıyorlar şu söylemi, depresyon sınıfsaldır. içini iyi doldurmalı, yel almasın. kırk yıldır “sosyalizm öldü!” sakızını şaklatıp duruyor ana akım mikrofonlara uzanan ağızlar. ama sınıflar ölmedi naber. hâlâ zenginler yoksullar var. hâlâ ulus diyerek, ümmet diyerek, şeriat diyerek hattı zatında kendine halk cumhuriyeti falan diyerek yoksulun lokmasına uzanan, halklarda şeref haysiyet, zindelik, zekâ, hüner bırakmayan ahlakçı ahlaksız burjuvalar var. bunların at oynattıkları, âleme nizam veren devletleri var.

bi bitmediniz!

polis yani şehir, politik yani şehre ait olan. benim kişisel meselem, şehre ait olduğuma göre, politiktir. tüm yazı bunun üzerine. gerisini okumaya lüzum yok :)) psikolojik, biyolojik, fizyolojk, anatomik, kozmetik, estetik… şehrin içinde ne varsa hepsi politik. okkadar, bitti! gençler çok paylaşıyorlar şu söylemi, depresyon sınıfsaldır. içini iyi doldurmalı, yel almasın. kırk yıldır “sosyalizm öldü!” sakızını şaklatıp duruyor ana akım mikrofonlara uzanan ağızlar. ama sınıflar ölmedi naber. hâlâ zenginler yoksullar var. hâlâ ulus diyerek, ümmet diyerek, şeriat diyerek hattı zatında kendine halk cumhuriyeti falan diyerek yoksulun lokmasına uzanan, halklarda şeref haysiyet, zindelik, zekâ, hüner bırakmayan ahlakçı ahlaksız burjuvalar var. bunların at oynattıkları, âleme nizam veren devletleri var. 

misal bendeniz, bilinçdışı kavramını verili bakış açımının dışındaki (buna ben de dahilim) maddi gerçeklik olarak anlıyorum. sürekli anlatan, nakleden biri olarak yani kendimden uzaklaşarak kendimle uğraşmam, sürekli kendime yönelmem demek politik olana yönelmem demek, elimde olmadan. bu kendine yöneliş, kaşına gözüne, sakalına bıyığına, kılına tüyüne yöneliş gibi bir yöneliş değil. kırılganlığı huy edinmiş, fildişi kulesindeki dev aynasında sürekli kendini seyreden, ölüm ve yaşlanma ve sevilmeme korkusuyla kalbi pır pır eden, herkes bana baksın, en çok bana baksıncı, şifalanmayla, kişisel gelişimle kendini tüketen bir kendine yöneliş değil. “kendim”, “ben” denilen şeyin aslında nasıl politik bir kurgu olduğunu keşfe dayalı bir tikele yöneliş.
 
arkadaşım! yerine başka bir efendi getirmeksizin burjuvaziyi yok edeceksen burjuvaziden sana bulaşan hastalıkları, arızaları, ufaktan yok etmeye başla istersen… bak bak! demokratik hakkım olan eylemi sonuna kadar savunan ben geçen gün kızım bir eyleme gidecekken endişelendim. kızımı manipüle edesim geldi. rezalet! şimdi ben, bu endişemin ağzını burnunu kırmayayım mı. bu endişemi karşıma oturutup ona diskur çekmeyeyim mi. bu endişemi normalleştireyim mi. babalık, ebeveynlik böyle bişiy cücü, annadın mı diyeyim kendime. annemin bana söylediği, senin de çocukların olunca görürsün lafını hatırlayıp anacım haklıymış mı diyeyim. bu evhamla sesaplaşmayı bırakıp, bi ada çayı yakıp, gözlerimi bir mandalaya dikip meditasyon falan mı yapayım napayım.
 
yemin ediyorum, kişisel gelişimci, şifalanmacı, psikolojizmle kafayı bozmuş tanışlarımın hepsi, en az kariyer, başarı, konum, mevki peşindeki tanışlarım kadar kafayı sıyırmış. dünya yansa umurlarında değil. bunlar genç değil, çoğunlukla orta yaş ve üstü tipler. bir tanesi o dans dersine gidiyor, bu drama kursuna; şu yazarlık seminerine, falanca nlp türevi atölyeye… dünyada ne olmuş, memlekette ne olmuş umurunda değil. o ders senin bu atölye benim fır dönüyor. sonra gelip bana akıl veriyor. uzakdoğulu bir bilge varmış da efendim. diyormuş ki batılılar hiç boş kalamıyor, hiçbişiy yapmadan duramıyor, bir anda bir sürü şey yapmaya çalışıyor! ben diyor bana, ben hiçbişiy yapmadan, bomboş kalabiliyorum. bunu söylerken bile kafasında kırk tilki dolaşıyor; fıldır fıldır dönüyor gözleri. allahım sen akıl fikir ver.
 
bak! bunlar hep kişisel hem de politik şeyler. doksanlardan bu yana, yani sosyalizmin ölümü mavrasından bu yana, dünyadaki bütün kitap fuarlarında en çok satan kitaplar kişisel gelişim kitapları. madem sosyalizm öldü, madem toplumsal ilerleme, toplumsal gelişim bir masal imiş, biz de o zaman kişisel gelişelim mi dedi acaba insanlar kitleler hâlinde. yoksa bu yayımcılık anlayışı politik bir seçim miydi. ayrıca toplumsal mücadele verdiğini iddia eden adamlara falan şöyle bir bakınca karşı çıktıkları zalımlara ne kadar da benziyorlar değil mi. şahsen beni, ben devrimciyim, sosyalistim diyen tipolojiden uzaklaştıran da bu kendini bilmezlik. daha dün eski sosyalist bir adam ben feminst oldum deyiverdi. demeye kalmadı flört ettiği kadını aşağılamaya başladı. ya bi bitmediniz be! kitleyi bilinçlendireceğine sen kendin bilinçlen ciğerim.
 
herkes dinelsin kendinin falına baksın anam babam. herkes oturuşunu kalkışını, söylemini, sözcüklerini, söz dizimini yeniden yeniden incelesin. herkes kendinin hangi politikaların çıktısı olduğuna şöyle bi baksın. herkes tek başına bir örgüt. tekil diye küçümseme, komşunun tekil devrimi bize de sıçrar. bi bakmışsın mahalleyi sarmış tarz, tavır, eda. makineye kolunu kaptıranın acısı ne kadar canımı acıtıyorsa, sosyalizm öldü söylemiyle dolaşıma sokulan politikalara ruhunu kaptıranların acısızlığı o kadar canımı acıtıyor. iş kazası, hayat kazası hepsi ömrümüzden ömür aldı, alıyor. ince ince, pırtık pırtık, ayrıntı ayrıntı kişisel görüneni inşa eden politikaları keşfetmeye ve ifşaya berdevam. oğlum diyor ki öyle sesini yükseltince kendini bişiy mi sanıyorsun. oğlumun lafzı mühim. politik bir mevzu dönüyor. ne yapayım, annem gibi la havle vela kuvveti mi çekeyim yoksa newage akıma binaen bağdaş kuraraktan om mani padme hum mu çekeyim.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış

İlginizi Çekebilir