Grotesk bir yapısökümcü: Ankaralı Turgut

"Ankaralı Turgut"u duyunca çoğumuzun yüzünde müstehzi bir gülümseme belirir sanırım. Bir dönem, çok da beğenmediğimiz(!), AnGara'nın pavyon müziğinin üstüne yazmış olduğu taşlamalı sözler çoğunlukla aklımızdadır. Peki sadece o kadar mı?..

Grotesk bir yapısökümcü: Ankaralı Turgut

"Ankaralı Turgut"u duyunca çoğumuzun yüzünde müstehzi bir gülümseme belirir sanırım. Bir dönem, çok da beğenmediğimiz(!), AnGara'nın pavyon müziğinin üstüne yazmış olduğu taşlamalı sözler çoğunlukla aklımızdadır. Peki sadece o kadar mı?..

Bir kaç gün önce kaybettik Ankaralı Turgut'u. Ardından, yazar Hilal Nesin sosyal medya hesabından "Ankaralı Turgut" için şunları yazdı:

"Çoğumuza göre bugün hayatını kaybeden Ankaralı Turgut (Turgut Karataş) sadece şıkıdım şıkıdım göbek attıran birinden ibaretti. Oysa o sadece oynatmaktan ibaret bir sanatçı değildi. 1977 1 Mayıs olaylarında da, Gezi sürecinde de, Adalet yürüyüşünde de, Soma maden faciasında da vardı; toplumsal olaylarda kendince tepkisi veren bir sanatçıydı. Sorgulardan da geçti, baskı da gördü, sansüre de uğradı, ekranlara çıkarmadıkları da oldu.
 
Belki diğer sanatçılardan tek farkı yaptığı müziğin 9/8'lik ve 4/4'lük olmasından kaynaklı boş beleş sanılmasıydı. Oysa eserlerinde de yer yer iğnelerdi; müziğin diliyle vurduğu eserlerinden "Vekilime Kaymak Lazım" eseri şikayet edildi, birçok yerde yasaklandı fakat en fazla dinlenen eserlerinden biri oldu.
 
Gazeteciler siyasi görüşünü sorduğunda: "Bizim oralarda dev yol dev genç vardı. Biz o partideniz" demişti.
 
Adalet yürüyüşünde yaptığı konuşmadan sonra ise televizyon programları kesildi, zor bir süreç geçirdi. Kendi topraklarının, kendi kültürünün, kendi hamurunun şekil verdiği bir sanatçıydı; şahsına münhasır diliyle toplumsal olaylara tepki verdi. Şimdilerde korkudan bir kelam edemeyen onca yazar sanatçı varken, o risk alarak oynatırken düşündürmeyi de iğnelemeyi de taşlamayı da elden bırakmayan sanatçılardan biriydi.
 
Güle güle. 9/8'lik ve 4/4'lük müziğinle oynatırken düşündüren ve güldüren çok az sayıda sanatçıdan biriydin.
Devrin daim olsun #AnkaralıTurgut.
Ankaralı Turgut'un Adalet yürüyüşündeki konuşması: 
"Bir kişiye değil hepimize adalet. Adalet hepimize lazım. Birilerine adalet var da birilerine yoksa o, adalet değil. Biz 80 milyon olarak hepimiz adaletin eşit şekilde olmasını istiyoruz. Ben de bu yürüyüşe adalet için geldim. Her konuda, adalet için destekliyorum ben bu insanları. Kendilerine yonttukları bu adalet, bir gün gelecek onlara da lazım olacak. Bir kişiye adalet olmaz, 80 milyona adalet olur. Onun için ben, adaleti desteklemek için buradayım. Ama sanatçılardan beklenen destek yok. Sanatçı görünümünde olan yalakalar var. Parası olanın yanında yer alan sanatçılar. Bugün o sanatçıların burada olmasını istiyoruz biz. Çünkü adalet hepimize lazım. Bir gün gelecek, onlara da lazım olacak. Onun için biz, kendimiz için değil, sadece bir kişi için değil, hepimiz için adalet istiyoruz.”
 
Yoğurt süt ayran bize
Ballı kaymak vekilim size
Çok çalıştınız başkanım
Taze taze kaymak size
 
Alman lazım yemen lazım
Sonra farkı görmen lazım
Afyondan vekilime
Taze taze kaymak lazım
 
Kaymak lazım kaymak lazım
Vekilime kaymak lazım
 
Esnafın hali ne olacak
Kime hesap sorulacak
Çiftçinin hali ne olacak
Kime hesap sorulacak
Ne kap kaldı ne kap kacak
Bu millete kim bakacak
 
Alman lazım yemen lazım
Sonra farkı görmen lazım
Afyondan vekilime
Taze taze kaymak lazım
 
Kaymak lazım kaymak lazım
Vekilime kaymak lazım
 
Lüküs hayat vekilim size
Sürünmek ölmek bize
Kuru ekmek soğan bize
Ballı muzlu kaymak size
 
Alman lazım yemen lazım
Sonra farkı görmen lazım
Afyondan vekilime
Taze taze kaymak lazım
Kaymak lazım kaymak lazım
Vekilime kaymak lazım
 

Gazete Duvar yazarı Osman Özarslan ise Ankaralı Turgut'u ve müziğini bilmediğimiz bir yerden anlatmış.

"Ankaralı Turgut, grotesk-Barok bir oyun bozandır, pazar yerinin diliyle belden aşağı konuşur, gözü daima yiyip içmekte, sevişmekte gibidir, toplumsal ayrıcalıklar ve kutsalları dalga geçerek aşağılar, dolayısıyla o ve onun gibiler dünyayı bir engizisyon mahkemesine çevirmeye çalışanların düzenini yıkamaz, ama en azından abdestini bozar."

Ankaralı Turgut, uzun bir hastalık dönemi ve ailevi çalkantıların ardından  geçtiğimiz günlerde vefat etti ve dün defnedildi, toprağı bol olsun.

Ankaralı Turgut, muhalif kamuoyunda “Eskiden dev-yolcu abiler, ablalar vardı ben o zamandan beri o partidenim” demiş oluşuyla hep sitayişle anılır. Damadına silahla saldırmış olması da ‘şerefli suçlar’ hanesinde olduğu için görmezden gelinir. Ankaralı Turgut ve Yavuz Bingöl aynı dönemde yıldızları parlayan, İbo Şow’dan başlayarak aynı programları beraber arşınlayarak yükselmiş ünlüler. Ancak Yavuz Bingöl linçleneceği zaman en iri taşlardan birisi şüphesiz “şu cahil pavyon türkücüsü kadar olamadın” sözüyle gelir. 

Ankaralı Turgut belki bir zamanlar solcu abilerle takılmışsa da (evet buna ancak takılma denir) aslında böyle bir adam değildir, hatta kendisi “güneş gibi doğdun Recep Tayyip Erdoğan / efsane başbakan Recep Tayyip Erdoğan” isimli bir şarkının sözlerini yazmış anonim bir bestenin üzerine okumuştur. Ölüm sebebi ise KOAH rahatsızlığının kansere dönüşmesi sonucu gerekli olan akıllı ilacın sağlık sistemi tarafından karşılanamamış olmasıdır. Ki zaten, bu yüzden aile fertleri kimi televizyon programları aracılığıyla yardım toplamaya çalışmışlar, sonra da toplanan paranın Ankaralı Turgut’un tedavisine değil, başka bir takım amaçlarla harcandığı üzerine gene bir takım tv programlarında kavgaya tutuşmuşlar ve en sonunda Ankaralı Turgut çocuklarını evlatlıktan reddetmiştir.

Her yerinden bir Türkiye hikayesi: Bir cümlesiyle muhaliflerin gönlünde taht kurmuşlar kulübünün(1) yoksullaşmış yetenekli sanatçısı, çökmüş bir sağlık sistemi, tedavi olamayan bir hastalık, çaresizlikten doğan dayanışmayı ranta çevirmiş bir kısım aile fertleri ve artık başbakan değil cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan.

Hülasa, Ankaralı Turgut’tan siyasi bir muhalif çıkarmak mümkün değilse de, Türkiye’nin tarihi içerisinde, 90’lı yıllar Türkiye’sinde, Ankaralı Turgut, “angaralı” denilen müzik piyasasının oluşumuna büyük katkı sunmuş, belki de “angara’yı” müzikal anlamda imal ve icad etmiş olması bakımıyla zaten yeterince ilginç birisidir ve illa ki bir muhalefet aranacaksa buralara bakılabilir.

Bahtin’e göre, “Ortaçağ insanları ikili bir yaşam sürüyordu: Resmi yaşam ve karnaval yaşamı. Dünyanın bu iki boyutu, yani cidden ve gülen boyutlar, insanların bilinçlerinde bir arada bulunuyordu”.(2) Türkiye için de özellikle 12 Eylül rejiminden sonra benzer bir şey söylemek mümkün. Geçtiğimiz günlerde yaşanan Dilek İmamoğlu vakasında da gördüğümüz üzere, gülmek, eğlenmek AKP’nin özgül ağırlığı Bülent Arınç’ın da vaktiyle dediği gibi giderek bir iffet meselesi haline geliyor. Bu da gene Bahtin’in dediği biçimiyle “gülmenin evrensel anlamını yitirmesi ve gülmenin alanının giderek daralması ile ilgili(3)

Bu gülme ve eğlenme karşıtlığı meselesi, iktidarların semavi dinlerle birlikte geliştirdikleri ve Ortaçağ çileciliği ile birlikte mükemmel bir tertibat haline getirdikleri en önemli, insani varoluş biçimlerinden birisidir(4). Hatta, ilk Hıristiyanlar gülmeyi tümden yasaklamaya çalışmışlardır. Yaşamın keder, çile ve taassuptan ibaret bir şey haline getirilmesine karşı, avam (populus ya da daha bilindik ismiyle halk) bir karşı duruş olarak, daima dinsel taassubun çileci asketizmini grotesk bir kültür yaratarak yapı söküme uğratır. Ortaçağ’ı takip eden Barok kültürün anlamı budur, 1. Dünya Savaşı sonrası Dadaizmin, 2. Dünya Savaşı sonrası beat kuşağı ve hippilerin de anlamı budur. Fakat grotesk dediğimiz mesele daha avam bir şeydir, Bahtin’e göre Pazar yerlerinin dilidir, halkın zihninde asla kurulamayan teolojik bariyerlerin pornografiye varacak imgeler, çağrışımlar ve söylemler dizisi ile alaşağı edilmesidir.

Bu yüzden, dinsel taassub ve onun imgelemi, daha sembolik şeyler ve bunların üretildiği insan bedeninin üst kısımları (kafa, zihin, beyin vb..) ile ilgilenirken, grotesk/Barok insan bedeninin alt kısımlarıyla ilgilenir: “Halbuki grotesk alçaltmanın kastettiği şey, hep maddi bedensel alt bölgeler, yani cinsel organların bulunduğu bölgeydi. Dolayısıyla bu anlamda alçaltma çamurla değil dışkıyla ve çişle kirletmek anlamına gelir. Bu çok eski bir jesttir. Bunun modern zamanlarda hafifletilmiş bir versiyonu olan 'çamur atmak' o jestten türemiştir…Maddi bedensel alt bölge ve tüm itibarsızlaştırma, tepetaklak etme, alaycı taklit sistemi, zamanla ve toplumsal ve tarihsel dönüşümle olan bu temel ilişkiyi ortaya koyuyordu. Popüler gülme, maddi bedenin alt bölgeleri, uç boyutta grotesk abartı ve yücelten komik halk öğeleri(5)

Bu bakımdan, aslında Ankaralı Turgut gibi ‘angaralı’ sanatçılar aslında grotesk sanatçılardır, kendilerince elit gördükleri, şehirli gördükleri 90’lı yıllar popüler kültürünü pek çok biçimde yapı söküme uğratmışlardır. Ankaralı Turgut bu ‘icat’ sürecini katıldığı İbo Show’da şöyle anlatıyor: “…şimdi bundan iki üç yıl önce, popun daha fazla olduğu bir gündemde sözleri benim pek hoşuma gitmedi, ciddiyete almadım, acaba dedim buna böyle bir şey yapsak uygun olur mu, yaptık denedik, halkımız da bunu beğendi, yani bu tarzı, espri ve mizah olarak hazırladım…

Kendi sözlerinden de anlaşılacağı üzere, Ankaralı Turgut o yıllarda popüler olan ve günümüzde hâlâ hit olan 90’lı yıllar pop şarkılarının bazılarını kendisine göre yeniden yazar ve elektro bağlama ile sonradan “angaralı” olarak bileceğimiz sounda monte eder. Örneğin Ankaralı Turgut’un “yakalarsam tık tık” şarkısı Tarkan’ın “şımarık” parçasının bir parodisidir, keza “Onun arabası” isimli şarkı Mustafa Sandal’ın “Araba” isimli parçanın parodisidir. Dahası, Ankaralı Turgut’un hemen bütün çalışmaları, zaten var olan bir pop şarkısının, bir reklam şarkısının (“döşeyelim abi”) ya da bir halk müziği türküsünün yapı söküme uğratılması, içeriğinde yarım bırakılmış erotik göndermelerin pornografik, seksist, eril yer yer mizojinist ifadelerle mantıksal sonucuna ulaştırılmasıdır.

Bu yüzden, Ankaralı Turgut, taassubun giderek toplumu ele geçirdiği, gülüp-eğlenmenin murdarlaştırıldığı ve muhafazakarlığın siyasi-ticari geçer akçe olduğu bir toplumda, tam da Bahtin’in Rabelais’te bulduğu tiplere benzer. Grotesk-Barok bir oyun bozandır, pazar yerinin diliyle belden aşağı konuşur, gözü daima yiyip içmekte, sevişmekte gibidir, toplumsal ayrıcalıklar ve kutsalları dalga geçerek aşağılar, bu haliyle son derece dünyevidir, dolayısıyla o ve onun gibiler dünyayı bir engizisyon mahkemesine çevirmeye çalışanların düzenini yıkamaz, zaten böyle bir amacı da yoktur, ama en azından (bir işe yarayıp yaramayacağı da ayrı bir mesele olmakla birlikte) abdestini bozar.


NOTLAR:
(1) Bu kulüpte, Ümit Kocasakal, Hulki Cevizoğlu, Mehmet Ali Çelebi, Ersan Şen gibiler daimi kadrolu…
(2) M.Bahtin, Rabeleis ve Dünyası, syf. 123
(3) M.Bahtin, Rabeleis ve Dünyası, syf. 141
(4) Bahtin’in Rabelis ve Dünyası’nın ilk kısmı “Gülmenin Tarihi” ile ilgilidir ve tümüyle çileci taassup ile gülme-eğlenme karşıtlığının katmanlı tarihini anlatır. Keza Umberta Eco’nun Gülün Adı isimli romanının en dikkat çekici kısımları da reformist dindarlarla Cizvitler arasındaki gülme-ciddiyet ikiliği üzerinden süren polemiklerdir.
(5) M.Bahtin, Rabeleis ve Dünyası, syf. 137 ve 141
 
 
TEŞEKKÜRLER: HİLAL NESİN ve OSMAN ÖZARSLAN

Derleyen can çınar

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış