Suriye’de 13 yıl süren iç savaşta yüz binlerce insan öldü, milyonlarcası göç etti; geriye altyapısı yıkılmış, ekonomisi ve toplumsal yapısı çökmüş, kültürel varlığı tahrip edilmiş bir ülke kaldı. Savaşı -şimdilik- bitiren, Batı’dan aldığı destekle 13 gün gibi kısa bir sürede Şam’ı ele geçirerek Esad rejimini deviren cihatçı HTŞ güçleri oldu. “Medeniyet”in temsilcisi olarak görülen birçok Avrupa ülkesinin ve ABD’nin -eli kanlı- cihatçı bir örgütü destekleme nedeninin anlaşılması ise uzun sürmedi.
Şam Ticaret Odaları Başkanı Bassel Hamwi, HTŞ’nin yönetimi ele geçirmesinden sadece iki gün sonra 10 Aralık 2024’te yaptığı açıklamada “Suriye’nin yeni hükümetinin, iş dünyası liderleriyle görüştüğünü, yeni dönemde ‘serbest piyasa modelini benimseneceğini’ belirterek, ‘ülkenin küresel ekonomiye entegre edileceği’ sözünü verdiğini” söylüyordu. Daha hükümet bile resmen kurulmamışken Hamwi’nin yaptığı bu açıklamada yer alan “uluslararası sermayeye verilen entegrasyon sözü”, Suriye’de yeni rejimin Batı tarafından neden desteklendiğinin ve önümüzdeki süreçte nasıl bir yol izleyeceğinin ipuçlarını veriyordu.
Süreç beklendiği gibi gelişti ve Ahmed el-Şara, Suriye’nin geçici cumhurbaşkanlığına getirilmesinin üzerinden iki ay geçmeden yatırım, kredi ve ticaret anlaşmaları yapmak üzere önce Suudi Arabistan’a ardından da Ankara’ya geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 4 Şubat’ta el-Şara ile yaptığı görüşmede, “Ticaretten sivil havacılığa, enerjiden sağlık ve eğitime kadar tüm alanlarda ilişkilerimizi çok boyutlu bir şekilde ilerletiyoruz” mesajı verirken Gaziantep’te de MÜSİAD’ın öncülüğünde “Türkiye-Suriye iktisadi iş birliği zirvesi” düzenlendi.
Zirvede Ticaret Bakanı Ömer Bolat, Ahmet el-Şara’nın Ankara ziyareti sırasında Türkiye ile Suriye arasında serbest ticaret anlaşması imzalanması için görüşmelerin sürdüğünü belirtirken, MÜSİAD Mersin Şube Başkanı Mehmet Sait Kayan, MÜSİAD olarak Suriye’de uzun yıllardır kurumsal çalışmalar yürüttüklerini ve Suriye İş Adamları Derneği ile iş birliği içinde olduklarını dile getirdi. Kayan, MÜSİAD olarak İdlib’de bir temsilcilikleri bulunduğunu ve Şam’da da yeni bir temsilcilik açmayı planladıklarını vurguladı.
Türkiye’de sermaye kesimi temsilcileri, rejim değişikliğinin ilk günlerinden itibaren yıkılan alt ve üstyapısının yenilenmesi için Suriye’de yatırım yapmak konusunda hevesli olduklarını her platformda ortaya koydular. Bunlar sadece inşaat ve enerji sektörü gibi harap olmuş altyapıyı onarmak isteyen sektör temsilcileri değildi. Tekstil başta olmak üzere emek yoğun üretim yapan sektörlerin temsilcileri de üretimlerini Suriye’ye kaydırmak istediklerini çeşitli vesilelerle dillendirdiler.
Örneğin İstanbul Tekstil ve Hammadde İhracatçıları Birliği (İTHİB) Başkanı Ahmet Öksüz, 22 Aralık 2024’te Anadolu Ajansında (AA) yayımlanan beyanatında Türkiye’de bulunan çok sayıdaki Suriyeli işçinin ülkelerine dönmeleriyle birlikte Türkiye’de işçi bulmanın zorlaşacağı ve emek maliyetinin artacağını; ancak Suriye’nin Türkiye’ye yakın bölgeleri “üretim üssü” haline getirilirse bunun tolere edilebileceğini belirtiyor. Tekstil üretiminin son yıllarda özellikle Mısır’da yoğunlaştığını dile getiren Öksüz, “Mısır’a gideceğimize niye Suriye’ye gitmiyoruz?” diye soruyor ve emek yoğun sektörlerde üretime başlanırsa bunun kendileri için büyük bir fırsat yaratacağını söylüyor.
Benzer bir görüş Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Hazır Giyim ve Konfeksiyon Sektör Meclis Başkanı Şeref Fayat tarafından da dile getiriliyor. Rekabet kaygısıyla Türkiye’den Mısır’a giden hazır giyim yatırımlarının önümüzdeki süreçte Suriye’ye kayabileceğini aktaran Fayat, Gaziantep, Şanlıurfa ve Kahramanmaraş’ta birçok tekstil atölyesinde Suriyelilerin çalıştırıldığını hatırlatarak, “Bunların ülkelerine döndüklerinde bizim işimizi kendi ülkelerinde yapmaları fırsat olabilir” diyor. Ve Fayat sözlerine şöyle devam ediyor: “Bizler için ürünlerimizi oralarda diktirecek olmak Mısır’a gitmekten daha cazip olur. Emek yoğun işleri onlara yaptırırsak rekabetçiliğimiz artar. Suriye’de çalışan kesim bulsak, bu ciddi avantaj sağlar. Tesisleri komple Mısır gibi başka ülkelere taşımaktansa emek yoğun alanları Suriye’ye aktarmak daha efektif olabilir.”
Giyimkent’in Yönetim Kurulu Başkanı Muzaffer Cevizli de enerji ve işçilik maliyetlerinin Türkiye’de yükselmesi nedeniyle Mısır gibi ülkelerde üretim tesisi açan firmalar olduğunu söylüyor ve “Tekstilde bir buçuk milyon istihdamın yaklaşık yüzde 10’unun Suriyeli göçmenlerden oluştuğunu, Suriye’ye dönüşlerin artmasıyla birlikte tekstil sektörünün olumsuz etkilenebileceğini, fakat sınır yatırımlarıyla yeni fırsatların doğabileceğini” belirtiyor.
2011’de başlayan ve Suriye halkları için büyük acılara neden olan iç savaşı fırsata çevirenlerin başında savaş nedeniyle evini yurdunu terk edenlerin en çok sığındığı ülke olan Türkiye’nin sermaye kesimi geliyor. Yukarıda sermaye temsilcilerinin ifadelerinden verdiğimiz örneklerden de anlaşılacağı gibi Suriyeli sığınmacılar, Türkiye emek piyasasında önemli bir yere sahip olurken ücretleri baskılamanın aracı olarak da kullanıldılar. Onlar için bu olanağı sağlayan ise AB ile geri dönüş anlaşması yaparak Suriyelileri Türkiye sınırlarına hapseden ve onları düzensiz göçmen (sığınmacı) statüsüne mecbur bırakan AKP iktidarı oldu.
Aynı AKP iktidarı, Suriye’de rejimin değişmesinin ve savaşın -şimdilik- sona ermesinin ardından bugüne kadar sermayenin Türkiye topraklarında sınırsızca sömürmesine olanak sağladığı Suriyeli emekçileri şimdi de kendi ülkelerinde sömürecek koşulları oluşturma çabası içinde. Bunun için SDG’nin HTŞ’ye entegre olarak Kürtlerin kontrolünde olan sınır bölgelerinin, -serbest piyasa meraklısı- rejim güçlerinin kontrolüne geçmesini istiyor. Erdoğan’ın 12 Temmuz’da yaptığı konuşmada altını ısrarla çizdiği “Türk, Kürt ve Arap birliği” vurgusunun ardında da yine Suriye’nin sermayenin rüyalarını süsleyen “emek sömürü üsleri” için uygun, güvenli koşulların sağlanması yatıyor.
Kaynak: Evrensel gazetesi Pazar eki
Yorumlar (0)