‘Hayat Sana ya da Bana Güzel’ (ve… Tamlanamayan Hayatlarımız)
Son günlerin sosyal medya çılgınlığında en çok kullanılan sloganvari sözlerden biri. Paylaşılan yemek masaları, mutlu birliktelikler… Kumsal, dalga, ayak fotoları konseptli, haa bir de mutlaka bir kitap. Sevgiliyle öpüşmeli kadeh kaldırmalı. Sevgi, mutluluk akan fotolar, alt metin ‘hayat bana güzel’ değilse de ardından gelen yorum: ‘Hayat sana güzel’
Bu hayat nasıl bir şey ki yalnız bize güzel? Böyle her şeyden bağımsız, bize azade bir mutluluk mu var?
Türkiye 2024 verilerine göre 143 ülke arasında 98. mutluluk sıralamasında… ve son 10 yılda antidepresan kullanımı % 76 oranında artmış. Ekonomik kriz, yarınımızı görememe, gelecek endişemizi artırırken ümidimizi de azaltıyor. Sonuç:
Geçip Giden Günler ve Tamlanamayan Hayatlarımız…
Günler akıp giderken yaşamımızdan, eksik kalan, yarım kalanlarla doluyoruz. Oysa ki hepimizin amacı belki de tamlanmış bir hayat. Ama bir tamlamanın nasıl en az iki sözcüğe gereksinimi varsa bizim hayatlarımızın da tamamlanabilmek için çoklu etkenlere gereksinimi var.
Bireysel mutluluklarımız olabilir. Güzel bir işimiz, yeterli aşımız, emekliysek geçinebilecek, gezebilecek paramız… Canımız çocuklarımız, sevdiklerimizle tatlı bir hayatın içinde yer alabiliriz. Aşık olabiliriz, kaç yaşında olsak da. Şarkılar söyler, şiirlerde kendimizi bulabiliriz. Doyumlu bir sosyal hayatımız, dopdolu bir düşünce dünyamız, bol aktiviteli günlerimiz de olabilir. Bir sahil kasabasında dinginliğin tadını yaşarız örneğin. Yeter mi? Bir toplumun içinde yaşarken biz, o toplumun mutluluğuna gereksinimimiz yok mu? Hayatımızın tamlananları olsa da tamlayanlara gereksinimimiz yok mu?
Ya bu toplum bizimki gibi sancılar içindeyse, acı içindeyse.
Açlık bir yandan, yoksulluk bir yandan, şiddet-ölüm-kan revan içindeyse? Üç maymunu nereye kadar oynayabilir yüreğinde insan, hayvan, doğa vb. sevgisi taşıyanlar?
Gün geçmiyor ki acı bir haberle sarsılmayalım. Kadınlar, çocuklar öldürülürken, cinayet gibi iş kazaları işlenirken, çocuklar okula aç giderken, en büyük hakları olan eğitim, oyun vb. olanaklardan yoksunlarken. Anneler-babalar yetersizlik duygusu içinde kavrulurken. Gençlerimiz umutsuzluk içinde doğdukları, büyüdükleri topraklarda bir gelecek göremezken. Dağlarımız, derelerimiz, ormanlarımız, sahillerimiz tüm doğamız talan edilirken. Nüfusun önemli bir bölümü açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşarken bizim bireysel yaşamlarımızın tamlanması olası mı?
Kafamda dönüp duran bir şarkı sözü:
Bugünlerde ruhumda korkunç bir ur var
Derinlerde sinmiş semirmiş bi sansar
Ruhumuzu öldürüyorlar, yaşam sevincimizi alıyorlar. Bizi bizden yani insandan başka her şeye dönüştürüyorlar. Sinirliyiz, öfkeliyiz, birbirimize tahammülsüzüz. Ne yapmalıyız? Bu soru aklımızdan hiç silinmemeli. Kendimize , çevremizdeki herkese ‘Biz ne yapmalıyız?’ sorusuyla ne yapabileceğimizi de anlatabilmeliyiz. Tüm kötülüklere karşı yılmadan, usanmadan, bıkmadan savaşımın yolları olmalı. Bizi hayalcilikle suçlayan, ‘Boşuna çabalıyorsunuz, bu düzen değişmez.’ ya da ‘Böyle gelmiş, böyle gider.’ diyenlere verecek tek yanıtımız var. Biz ne dersek diyelim dünya dönüyorsa bu dönüş ezilenden yana, insandan yana olmak zorunda. Kazanan sonuçta hep haklılar, hep iyiler olmalı. Hayat bitmeden umut tükenir mi? Tükenmemeli. Öyleyse hep birlikte hayatlarımızı tamlayabilmek için mücadelenin güzelliğinde buluşalım.
Unutmayalım ki TOPLUM MUTSUZSA BİZ DE MUTSUZUZ.
Ve yazımızı Sivas katliamında kaybettiğimiz Metin Altıok’dan dizelerle noktalayalım:
Yarın farklıdır bugünden,
Adı değişir hiç olmazsa.
Kara bir suyu
Geçiyoruz şimdilerde
Basarak yosunlu taşlara.
Sen bugünden yarına
Birazcık umut sakla.”
Yorumlar (1)
Semra Subaşı
1 ay önce / 18.09.2024Filiz Aydeniz ne kadar haklı TOPLUM MUTSUZSA BİZ DE MUTSUZUZ. Ben de bugünden yarına birazcık umut saklıyorum. Şahane bir yazı tebrikler????????
Beğendim 0 | Beğenmedim 0 | Cevapla