Akçabük'ün Akilesi

Sabah yürüyüşü yapan yerli ve yabancılar, Akçabükönü’nden hafif sağa doğru virajı döndüklerinde, rahatsız edici bir inleme sesi duyarlar. Bu sesin sahibi Akile Nine'dir. Sanki bir yerleri ağrıyan, acıdan ah çeken bir kadının sesidir bu. Hemen belirteyim, Akile Nine 1933 doğumlu, yani 92 yaşında. Ağrı kesiciler dâhil hiçbir ilaçla tanışmamış, Aspirin, Gripin bilmez. Yoldan geçenleri gözetlemeyi de ihmal etmez. Eğer ona el işareti yaparsanız, o da hemen iki elini havaya kaldırır ve size şöyle seslenir: "Güle güle yavrularım!" Bu sesleniş, anne sıcaklığında ve samimi bir çağrıdır. Size içtenlikle seslenen bu kişiye mutlaka karşılık vermelisiniz. Siz yola devam ettikçe, bu sevecen, doğal ve cana yakın seslenişi duymaya devam eder, yürüyüşünüze keyifle devam edersiniz.

Akçabük'ün Akilesi

Keçilerin İçinde Bir Yaşam

Yakın zamana kadar Akile Nine'nin en az 200 keçisi vardı. Sabahın çok erken saatlerinde ağılındaki keçilerini dağların yükseklerine doğru salıverir, o da arkalarından giderdi. Bir dağdan öbür dağa yürür, vadileri aşardı. Keçileriyle çok iyi diyaloglar kurduğuna ben şahit oldum. Ağzından çıkan "hay, hoy, huv" gibi sesler bizim için anlamsız olsa da, keçiler, onun ne dediğini anlardı. Hele bir tanesi vardı ki, özel olarak eğitilmişti. İstenilen bir şeyin karşılığında yiyecekle ödüllendirilen bu hayvan, Akile Nine ile diğer keçiler arasında bir köprü görevi görürdü. Mammacı denilen bu özel keçi, zamanı geldiğinde bütün keçileri toparlar, ağıla getirirdi.

Akile Nine, çocuk yaşlardan beri keçilerin içinde büyümüştü. Dedesinin, Goca Dağ'ın zirvesine yakın yerde barakadan bir evi olduğu söylenir. Rahmetli Goca Mehmet hep onun evinden söz eder dururdu. Bu adama Gubur derlerdi. Genelde Goca Dağ'da tarif yapılırken Gubur'un adı geçerdi. Akile Nine de bu adamın torunuydu.

Akçabük'ün Akilesi

1- 90 yaşını çoktan geçmiş Akile nine dağlarda ayak basmadık nokta bırakmamış
2- Akile nine eşi rahmetli Koreli Dede ile beraber

Koreli Amca ve Yeni Bir Hayat

Akile Nine'nin kocası, Koreli Amca diye bilinen Adem Güçlü, çok ilginç bir adamdı. Sındı Köyü Zeytincik Mahallesi'nde doğmuş ve Kore Savaşı'na katılmış bir büyüğümüzdü. Ben onu son yıllarında daha iyi tanıdım. Her sabah erkenden elinde bastonuyla sahile gelir, bir kafede bir avuç leblebiyle birlikte bir tek rakı içerek güne başlardı. Koreli Dede, Kore Savaşı'ndan döndükten sonra Akile Nine ile evlenmişti.

Bu evlilik ilk meyvesini 1955 yılında verir ve bir kız çocukları olur; adını Ayşe koyarlar. Ayşe de annesi gibi keçilerin içinde doğar ve büyür. Beş yaşına geldiğinde, yavru köpeğini süt tankının içinde boğulmak üzereyken bulur ve kurtarır. Bu yavru büyüdüğünde ise bu kez Ayşe'yi kurtaracaktır.

Akile Nine, evliliğinin onuncu yılında, kocası Koreli Amca'nın söz vermesiyle keçileriyle birlikte yarımadanın arka tarafına göç ederler. Koreli Dede, Akile'den habersiz, onlara yapılan teklifi kabul etmiştir. Teklif şöyledir: Arka tarafta Mersincik Koyu ve o koyda Sındı Ağaları'na ait çok büyük bir çiftlik vardır. Çiftlik, narenciyesiyle ünlüdür. Hatta buralardaki söylentiye göre, Bodrum pazarında çok tutulan bir ürünmüş. Ağalar bu narenciye fidanlarını İtalya'dan getirmişler. Portakal, mandalina ve limon gerçekten Bodrum pazarında aranan ürünlermiş.

Zorlu Bir Karar ve Bir Mucize

İşte bu yıllarda Sındı Ağaları Mehmet Bey ile kardeşi Mümtaz Bey çiftliği ellerinden çıkarırlar. Ancak çiftliği oldukça uygun fiyata alan İstanbul kökenli bir kişi parasını ödeyemez. Çiftlik daha sonra yine İstanbul'un köklü ailelerinden Yalman ailesine geçer. Yeni sahip, bilim adamı olan Prof. Dr. Nur Yalman'dır. Nur Yalman, Amerika'da öğretim üyesidir.

Nur Yalman çiftliği devraldığında ilk işi, bir çoban aile edinmek ister. Bunun üzerine teklif Koreli Amca'ya iletilir. Koreli Amca hemen kabul eder ve kendine ait keçilerini elden çıkarmadan çiftlikteki keçilerle karıştırıp, bu sürünün başına on yaşındaki Ayşe'yi teslim ederler. Ayşe de ne yapsın, o çocuk haliyle her gün keçilerin arkasından Goca Dağ'a yollanır.

Bir gün Ayşe hastalanır. Bir çalının dibinde öylece yatar ve yerinden kalkamaz. Aile Ayşe'yi bulmak için seferber olur. Goca Dağ o kadar büyük bir alan ki, Ayşe'yi bulmak imkânsız gibidir. Arayan ekipten birinin aklına gelir: "Köpek nerede?" Köpek Ayşe'nin başında olabilir. Nitekim aynen öyledir. Köpek seslenildiğinde yanıt verir ve Ayşe bulunur. Çiftliğin sahibi derhal Ayşe'yi teknesiyle Bodrum'a götürür. Ayşe'ye zatürre teşhisi konur ve bir ay doktor gözetiminde tutulur. Bir zamanlar köpeği kurtaran Ayşe, bu kez aynı köpeğin başından ayrılmaması sayesinde ölümden kurtulmuştur.

Aile de artık çiftlikte kalmak istemez ve Palamutbükü'nün doğu yakasındaki Akçabük'e geri dönerler. Orada Killi Dede diye bilinen yerli Rum, doğduğu bu toprağı terk edince, Koreli Dede de onun evlerine yerleşir. Sonraları atalarına ait bir yere evini yapar ve ağılını kurar. Akçabük'te sahile daha yakın yerdeki bu ev, artık ailenin son yerleşim yeridir.

Değişen Zamanlar ve Akile'nin Direnişi

Koreli Amca'yı kaybettik ve Akile Nine kendi evini terk etmek istemiyor asla. Ben bu nineyi 45 yıldır tanıyor ve selamlıyorum. Biz ona uğradığımızda "nine" diye hitap ediyoruz. O artık duymuyor. O da bize aynen şöyle diyor: "Hoş geldiiiiz yavrularım." Kimsenin kimseyi tanımadığı günümüzdeki insanlara inat, o sıcak ve candan dokunuşuyla türünün son örneğidir artık.

Akile hayatı boyunca okul yüzü görmedi. Zaten doğduğu yerlerde okul da yoktu. Kendini keçilerin içinde bulduğu yılı hatırlamıyor. Keçilerden başka hatırladığı hiçbir şey de yok hayatında. Kısa süreli Mersincik çiftliğinde daha ağır görevler üstlendi. Çiftliğin onca yükü üzerindeydi. Kocası ise bu hayatın keyfini sürdü. Akile beş çocuk sahibi oldu; üçü kız, ikisi oğlan. Hepsini evlendirdi, buraların deyimiyle "baş göz etti".

Değerli okuyucu, size içimizden, sıradan bir insanın hayatının belirli evrelerinden söz ettim. Ülkemizde yaşayan milyonlarca Akileler var; onlar hayatın çilelerini çektiler, dünyamızdan el sallayıp göç ettiler. Bizim Akile de doğurdu, doğurduğu çocukları emzirdi, büyüttü, evini süpürdü, yemeğini pişirdi, bir de keçilerin arkasından gitti. Yaz demeden kış demeden, yağmurda, yaşta keçilerin karnını doyurdu. Bir de sütlerini sağdı, peynirlerini yaptı. Evinde elektrikle hiçbir zaman tanışmadı. Radyo televizyon da bilmedi. Onca çocuğun eşyasını eliyle yıkadı o. Bütün kilimlerini alıp sahile indi, bir elinde tokmakla döve döve yıkardı.

Ama bir gün, birileri belirli aralıklarla beton direkler diktiler. Sonra da beton direklerin arasına dikenli telleri çektiler. Akile Nine buna bir anlam veremedi. Bir gün tele asılı bir levha ve bu levhada bir yazı gördü. O yazı "Özel mülktür girilmez" diyordu. Ama o okuma bilmiyordu. Bir sabah bana sordu: "Ne yazıyor oğlum bu?" "Özel mülktür girilmez yazıyor," dedim. "Özel mülk nedir?" diye sordu bu kez. O anda bir düşündüm: Akile Nine, Gubur adlı bir yörüğün torunuydu. İzmir ili Selçuk ilçesinin yarıdan fazlasının Gubur sülalesi olduğunu biliyorum. Onlar yakın tarihlerde Selçuk ve yöresine iskân ettirilmişler. Demek ki Goca Dağ'ın Gubur'u da oralardan gelmiş. Goca Dağ'da çadırda yaşamış. Akile Nine de Koreli Dede ile evlenince önce Mersincik çiftliği, sonra da Akçabük'te Rum kökenli Killi Dede'nin terk ettiği evlere yerleşmişler. Ona ait ne varsa kullanmışlar: evi, fırını, ağılı. Akile Nine bu soruyu sorunca bunlar geldi aklıma.

Ormanda doğmuştu o, keçilerin içinde büyüdü. Evlendirdiler, yine keçiyle haşır neşir oldu. Gerçi şimdilerde kendi başlarını sokacak bir ev yapmışlardı, onun da bir sürü problemleri vardı. Akile Nine bu durumlara da akıl erdiremiyordu. Üstelik oraya yüzlerce araba gelmeye başlamıştı. Neler oluyordu? Akile Nine onu da bir türlü anlayamadı. O, her sabah yoldan geçen kim olursa olsun el sallamaya, uğurlamaya devam ediyor hâlâ.

Not: Kapak fotoğrafı Sedat Özkan arşivinden alınmıştır. ve Koreli Dede ile Şarap Mehmet Ali'y aittir... Yarımadanın iki gözde ismini rahmetle anıyorum. 

Yazar hasan doğan

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış