Evdeki Hesap, Demokratik Muhalefet ya da Ahtapot

Şimdi başımızı iki elimizin arasına alıp biraz düşünce egzersizi yapalım. Bu kapsam tanımlamasından, örgütün niteliğinin net olarak belirlenmiş olmasından, hedefe konulan meslek mensupları çeşitliliğinden dipsiz sepete koymak üzere kaç adet suçlama üretebilirsiniz? Sonsuz mu, evet maalesef? En ağırından en hafifine kadar. Yolsuzluktan casusluğa kadar. Ezcümle bu kısacık paragraf bize devasa bir gözaltı ve ve tutuklamalar dalgasının ‘heybede’ olduğunu göstermiyor mu? Hesap bu, ama evdeki hesap çarşıya uyar mı? Belli ki, halkın, demokratların, sosyalistlerin kararlılığı bir kere daha sınanacak, önümüzdeki günlerde, aylarda.

Evdeki Hesap, Demokratik Muhalefet  ya da Ahtapot

"Cumhuriyet tarihinin eşi benzeri görülmemiş bir suç organizasyonu. Yapılan işlerin yolsuzluk ve haraç boyutuyla ilişkili organize suç vasfını aşarak ülke güvenliğini tehdit edecek boyutlara ulaştığı anlaşılıyor. Çünkü bu karanlık organizasyon İstanbul'la sınırlı kalmamış, ülkedeki pek çok belediyeyi, kurumu, kişiyi içine alan, kolları çok farklı yerlere uzanan, hatta uluslararası ayağı da olan bir ahtapota dönüşmüştür. Önceleri sadece kimi siyasi partileri ve siyasetçileri kapsadığı düşünülen çarpık ilişkiler ağının bürokrasiden iş dünyasına ve medyaya, kimi cemaatlerden istihbarat kuruluşlarına kadar uzandığı ortaya çıkıyor."

Cumhurbaşkanı ve AKP genel başkanı Erdoğan’ın bu konuşmasını TV’den izleyince beni sarmalayan iki duygu oldu; biri şaşkınlık, diğeri ürperti. Şaşkınlığım henüz Cumhuriyet Savcılığının soruşturma aşamasında olduğunu bildiğimiz dosyanın detaylarına Cumhurbaşkanı’nın tamamen vakıf olduğunu görmek oldu. Tabii ki benim naifliğim! Öteden beri aslında, kimi önemli dosyaların Cumhurbaşkanı’nın doğrudan bilgisi ve gözetimi altında olduğu yazılıp çiziliyordu. Ancak, durum, Cumhurbaşkanı’nın bu dosyaya dair vukufiyetinin hukuk devleti evrensel manzumesinin abc’si ile hiçbir şekilde uyuşmadığını bir kere daha deneyimlemek olunca, şaşırdım. Şaşırma duygumuzu da yitirmeyelim, bence.

Evdeki Hesap, Demokratik Muhalefet  ya da Ahtapot

İkinci duygum ise ‘ürperti’ demiştim; ağzımdan dökülen ilk cümle ‘bunlar İmamoğlu’nu betona gömmeye kararlılar’, oldu. Yani seçimlere İmamoğlu olmadan girmeye kesin kararlılar. Bu kısacık paragraftan ürktüm, neden mi? Kelime kelime ayrıştıralım; ‘Cumhuriyet tarihinin eşi benzeri görülmemiş bir SUÇ ORGANİZASYONU’. Bu cümle dumura uğramış beyinler için bile fazlasıyla net. ‘Yolsuzluk ve haraç boyutunu bırakın ülke güvenliği için TEHDİT’. Devletin bekası tehdit altında. Bu ‘suç örgütünün’ kapsamı da hayli ilginç; ‘pek çok belediye, kurum ve kişiyi içine alan, uluslararası ayağı da olan bir ahtapot’. ‘Bu ‘suç örgütünün’ sadece bazı siyasi partileri ve siyasetçileri kapsadığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz; bürokrasi, iş dünyası, medya, kimi cemaatler, istihbarat kuruluşları’da işi’in(!) içindeymiş.

Şimdi başımızı iki elimizin arasına alıp biraz düşünce egzersizi yapalım. Bu kapsam tanımlamasından, örgütün niteliğinin net olarak belirlenmiş olmasından, hedefe konulan meslek mensupları çeşitliliğinden dipsiz sepete koymak üzere kaç adet suçlama üretebilirsiniz? Sonsuz mu, evet maalesef? En ağırından en hafifine kadar. Yolsuzluktan casusluğa kadar. Ezcümle bu kısacık paragraf bize devasa bir gözaltı ve ve tutuklamalar dalgasının ‘heybede’ olduğunu göstermiyor mu? Hesap bu, ama evdeki hesap çarşıya uyar mı? Belli ki, halkın, demokratların, sosyalistlerin kararlılığı bir kere daha sınanacak, önümüzdeki günlerde, aylarda.

Aslında üzerinden atlanılmaması gereken bir konu daha var, o da Cumhurbaşkanı’nın  ‘belediyeler mevzuatının’ elden geçirilmesi gereği üzerine bir iki cümlelik değinisi. Yeni bir belediye statüsüne ihtiyaç var. Yetki paylaşımı gözden geçirilmeli. Vali ve kaymakamlarımızın görevlerini daha aktif hale getirmeliyiz. Yetkilerin netleştirilmesi, bu görevi yerine getirmeyenlere zorlayıcı veya devredici düzenlemeler yapılması şarttır” (grup Konuşmasından). Belli ki belediyeler üzerindeki egemenlik ciddi bir biçimde sarsılınca korku dağları bekler olmuş. Öyle ya 31 Mart 2024’e kadar süren belediyeler üzerindeki hakimiyeti 2019’daki İstanbul ve Ankara’nın kaybından sonra iyice sarsıldı. Belediyeler deyip geçilecek gibi değil, en yaygın rant ve sermaye dağıtım mekanizmaları. AKP’yi iktidarda tutan ve gelişip güçlendiren belediyelerdi, 31 Mart’a kadar. Bu seçimlerde tamiri mümkün olmayan bir darbe daha aldı. Haklı olarak endişe ediliyor; ‘acaba planlanan valilerin aynı zamanda mahalli idare(belediye) başkanları olduğu döneme geri dönüş mü?’

Bu son nokta, tam da ‘terörsüz Türkiye’ sürecinin bu aşamalarında bir beklenti haline gelen mahalli idareleri daha geniş yetkilerle güçlendirerek, iktidarın da  bu yönde adımlar atarak sürece katkı sunacağı umulurken(!), kayyum meselesinin halledilebileceği beklentisine girilmişken yasayla sabitlenmiş 'kayyum belediyelerle'(valilik kumandasında) yüz yüze kalmayalım. Olmaz mı? Tabii ki olur.

Karalar bağlanacak bir zamanda değiliz. İktidar son bir umutla ve azimle gücü elden yitirmemeye kararlı görünüyor. Bu momentte başarılı olup olamayacağı demokratik direnişin göstereceği azme ve inada bağlı. 19 Marttan sonra ortaya çıkan ve neredeyse bütün toplum kesimlerine yayılan demokratik, özgürlükçü direnişe bağlı.

‘Turpunan, şalgamınan, baskıynan, zulümlen devlet yönetilmez’

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış

İlginizi Çekebilir