Sumud, Gemileri Maviliklere Sürenlerin Türküsü
Dağları karşılayan gemiler gibi,
gövdelerimizi yara yara yara yara çıktık,
rüzgarları en serin uçurtmaları en derin,
havaları en ışıklı sıra dağlara.
Arkamızda bir düşman gözü gibi karanlığım yolu.
Önümüzde bakır taslar güneş dolu.
Dostların arasındayız !
Güneşin sofrasındayız !.................
Nazım Hikmet
Sumud, farklı dillerde aynı yüreğin çağlayan ezgisidir; dalgaların kıyıya usulca fısıldadığı, rüzgârın gemilere sevgiyle üflediği bir türkü. Her dilde başka bir nağme, her ruhta aynı nakış; Sumud, insanlığın kucaklaştığı, sınırların eridiği, kalplerin birleştiği o kutsal yerde filizlenir. Bu yolculuğun ne bir başlangıcı vardır, ne de bir sonu; her dalga, bir umudun sessiz çığlığı, her gemi, bir düşle kanat çırpan bir umut yolcusu. Sumud’un insanları, korkudan arınmış kahramanlar değil, insan olmanın o derin, sarsılmaz bağıyla birbirine tutunan bir topluluktur. Denizin tuzlu öfkesiyle yoğrulmuş, fırtınanın karanlık gölgesinde birbirine sığınak olmayı öğrenmişlerdir. Onların kavgası, bir limana varmaktan çok daha büyüktür; bu, insan kalmanın, umudu bir kıvılcım gibi göğsünde saklamanın, onu bir kor gibi büyütmenin kavgasıdır. Sumud, dünya halklarının ortak başkaldırısıdır; zulme, ayrılığa, unutuluşa karşı birleşenlerin, güneşe doğru attığı adım sesleridir.
Dayanışma, bu ezginin can suyudur, yüreğidir. Diller ayrı olsa da, aynı sevdayı taşır; bir elin diğerine uzanışı, bir yüreğin bir diğerine dokunuşu, bir gözyaşının bir diğerinin yanağında süzülüşüdür. Sumud, ne din tanır, ne renk, ne de sınır; o, aynı gökyüzüne bakıp aynı hayali kuranların, aynı anadan doğmuşçasına kenetlenişidir. Bu, bir ozanın düşlediği o an gibidir: dostların güneşin sofrasında el ele durduğu, halayın coşkusuyla, ekmeğin bereketiyle, umudun sıcaklığıyla birleştiği an.
Sumud’un insanları, bu birliği yaşar; her kürek, bir diğerinin gücüyle suya dalar, her yelken, ortak bir rüzgârla şişer. Onlar, yalnızlığın soğuk duvarlarını yıkar; çünkü insanlaşmak, bir başına bir kayalıkta dikilmek değil, dalgaların birleştirdiği bir okyanus olmaktır.
Bu türkü, yalnız denizi değil, kalpleri, ruhları, hayalleri bir araya getirir. Sumud, bir filo değil; insanlığın tükenmez öyküsü, farklı dillerde aynı anda çağlayan bir sevda ırmağıdır. Her ses, bir diğerini kucaklar; her çaba, bir diğerine can olur. Bu yolculuk, dalgaları yarmaktan çok, umutsuzluğu bir çığ gibi silip atmak, kalpler arasında köprüler kurmaktır. Sumud, her dilde başka bir tonda, her renkte başka bir ışıkta, ama aynı aşkla yankılanır. Bu, ne bir bayrağın gölgesinde, ne bir sınırın çizgisinde, ne de bir inancın gölgesinde bölünenlerin öyküsüdür. Bu, dünya halklarının bir olup zulme karşı durduğu, adaletsizliğe karşı sesini yükselttiği, özgürlük ve eşitliği bir bayrak gibi taşıdığı bir başkaldırıdır.
Sumud, Filistin halkının direniş geleneğinde kök salmış bir kavram olarak, küresel saldırılara karşı küresel direnişin en somut ve dirençli ifadesini temsil eder. Bu kavram, yalnızca bireysel bir sabır ve kararlılık değil, aynı zamanda kolektif bir mücadele biçimi olarak, emperyalist güçlerin ve sömürgeci politikaların yarattığı baskılara karşı toprağa, kültüre ve kimliğe sıkı sıkıya tutunmayı simgeler. Günümüz dünyasında, iklim krizinden ekonomik eşitsizliklere, kültürel asimilasyondan siyasi baskılara kadar uzanan küresel tehditler karşısında sumud, sadece Filistin’le sınırlı kalmayan evrensel bir ilham kaynağı haline gelmiştir; çünkü o, pasif bir bekleyişten öte, aktif bir direniş pratiği olarak, yerel köklerden beslenerek küresel dayanışmayı güçlendirir ve umudu somutlaştırır. Bu bağlamda sumud, bireyleri ve toplulukları, saldırıların şiddetine rağmen varlığını sürdürmeye ve geleceği yeniden inşa etmeye çağıran bir manifesto gibidir, zira direnişin en güçlü silahı, yenilmez bir iradedir.
Yorumlar (0)