Efsaneleşen Kaptan: Donlunun Nevres

Nevres Kaptan ve ailesi, bu yarımadanın denizle kurduğu bağın en güçlü temsilcilerindendir. Bugün onunla birlikte birçok anı, hatıra da dalgaların ardında kaybolmuş olabilir. Ancak dileriz ki, Betçeli insanların bu çileli yolculuklarını, denizle verdikleri mücadeleyi anlatan daha kapsamlı araştırmalar yapılır ve bu öyküler kalıcı hale getirilir.

Efsaneleşen Kaptan: Donlunun Nevres

Gökova Körfezi’ni Muğla çıkışındaki Sakar Geçidi’nden mutlaka görmüşsünüzdür. Ege Denizi’nin en muhteşem manzaralarından biri, adeta bir tablo gibi karşınızda durur. Sol tarafta Reşadiye Yarımadası, sağda Bodrum Yarımadası uzanır. Körfez, bu iki kara parçası arasında gittikçe genişleyerek sonsuz bir maviliğe açılır. Koylar, bükler, bükecikler... Güneşin vurduğu suda oluşan yakamozlar göz alır.

Efsaneleşen Kaptan: Donlunun Nevres

Reşadiye Yarımadası’nın ucunda Deveboynu Burnu ile sonlanan Knidos Antik Kenti, karşı kıyıda ise Bodrum’un betona gömülmüş noktaları yer alır. Ve bir de tam karşıda Kos Adası. Şimdi gözünüzde canlandırın: İşte bu iki burun arasında, kuzey-güney doğrultusunda, küçücük bir tekneyle dev dalgaları yararak yol almaya çalışan bir kaptan… O, dev gemilere sığmayacak büyüklükte bir yüreğe sahip: Nevres Kaptan. Cesur, kararlı ve aklıyla hareket eden bir deniz adamı...

Bodrum’dan yola çıkmadan önce bir karar verir. Bu karar, onu dalgalarla boğuşmaya davet eder. Teknesinin ambarında otuz yolcusuyla, “Tam yol ileri!” der. Geri dönüş yoktur artık. Akıl, tecrübe ve zor anlarda verdiği doğru kararlar, onu dalgalarla çocuk gibi oynamaya götürür. Apartman boyu dalgaların üzerinde, elindeki dümeniyle her anı iliklerine kadar yaşayan bir adamdır o. Knidoslu atalarının bu denizlerde nasıl yol aldığını iyi bilmektedir.

Biz bir zamanlar yabancı dizilerdeki denizcileri izleyip hayranlık duyarken, bu ülkenin denizlere hükmeden kendi kaptanlarını çoğu zaman görmezden geldik. Eğer Betçe’den Bodrum’a, ya da ters yönde, Bodrum’dan Palamutbükü’ne yolculuk yapacaksanız; toplamda 9 saat deniz üstünde kalacağınızı bilmelisiniz. Eğer son durağınız Mersincik Doğal Limanı ise, bu süre 6 saate iner. Küçük tekneler, özellikle rüzgârlı havalarda Deveboynu Burnu’nu aşamaz. Bu yüzden kaptanlar, yolcularını Mersincik’teki doğal limanda indirir. Sonrası, zorlu ve sarp arazide karadan yürüyerek yarımadanın güney yüzüne geçmeye kalır.

Uşi Antlaşması ve Yarımadanın Öksüz Kalışı

20 Ekim 1912’de imzalanan Uşi Antlaşması ile 12 Ada, İtalyanların kontrolüne bırakılmış; bu süreç, İkinci Dünya Savaşı sonrası 1947 Paris Antlaşması’yla Yunanistan lehine kesinleşmiştir. Tüm çabalarımıza rağmen Adalar elden çıkmış ve böylece Datça Yarımadası’nın bu adalarla olan yüzyıllık ilişkisi de kopmuştur.

Düşünün bir kere: Ticaretin, akrabalığın ve insani bağların bir bıçak gibi kesildiğini... Adalara yapılan ziyaretler, evlilikler, mektuplar, tekneyle taşınan hatıralar… Hepsi bir anda bitti. Daha 1945’te köyümüzden Rodos’a ekmek parası için giden beş arkadaş, 1947’de sınırlar değişince dönmek zorunda kaldı. Karayolu olmayan bir yarımada halkı, yeni çözüm yolları aramak zorundaydı.

Tek çare deniz yoluydu. Bodrum’a ulaşmak için Gökova Körfezi’ni dikine geçmek gerekiyordu. İşte tam da bu dönemde Donlu lakaplı Ali Kaptan ortaya çıktı. Ardından onun oğullarından biri olan Nevres, sahneye çıktı. Baba-oğul, denizin iki yakasını birbirine bağlayan hayat köprüleri oldular.

Nevres Kaptan’ın Hayatından Bir Kesit

Yıllar önce, Yaka Köy’de genç bir kadın doğum sancısıyla kıvranıyordu. Zamanı geçmiş, ama bir türlü doğum gerçekleşmiyordu. O yıllarda ne köyde ne de Datça’da ebe ya da doktor vardı. Köyün yaşlı kadınları, kadının Bodrum’a ulaştırılması gerektiğini söyler.

Kadının babası, kızını bir eşeğe bindirip Palamutbükü’ne doğru yola çıkar. Orada Nevres Kaptan beklenmektedir. Kaptan, soğan yüklediği meşhur teknesi Eceabat ile Bodrum seferine hazırlanmaktadır. Anne adayı ve yakınları, soğan çuvallarının arasına sığınır. Hava kötüdür, yol uzun ve zorludur. Ama kaptan kararlıdır: Tam yol ileri!

Deveboynu Burnu’nu aşarlar, rüzgâr serttir. Ambarın üzeri muşambayla örtülür, her şey emniyete alınır. Kaptan doğayla mücadele ederken, ambarda yeni bir hayat başlar: Sağlıklı bir erkek çocuk dünyaya gelir. Kaptanın bundan haberi bile yoktur; çünkü o sırada Şeytan Çukuru’ndan geçmektedir. Burası, pek çok teknenin battığı, uğursuzluğu ile bilinen yerdir. Ama Nevres, bu çukurdan yüzlerce defa geçmiştir. Hatta bir defasında teknesi batmış, geceyi Kos Adası’nda geçirmek zorunda kalmıştır.

 

Donlu Ailesinin HikâyesiEfsaneleşen Kaptan: Donlunun Nevres

     Kaptan Nevres'in kızı Betnol Keskin şimdi Çeşme'de yaşıyor....        Nevres'in babası Donlu Ali...


Donlu ailesinin kökleri çok eskilere dayanır. Ailenin büyüklerinden biri, yıllar önce Denizli’den memur olarak bölgeye atanır. Şık giyimi ve devlet adamlığıyla dikkat çeker. O dönemde Datça Yarımadası halkı, kendi dokudukları pamuklu kumaşlardan yaptığı sade kıyafetleri giymektedir. Pantolon giyen bu adam, halk tarafından yadırganır ve “donlu” lakabı ile anılmaya başlanır.

Emekli olduktan sonra bölgeye yerleşir ve iki oğlu olur: Ali ve Şükrü. İşte bizim bahsettiğimiz Nevres, bu Donlu Ali’nin oğludur. Nevres Kaptan’ın kardeşi Şaban’ın oğlu Yıldırtan Selvili, hâlen Palamutbükü’nde ailesiyle birlikte ekmek fırını işletmektedir. Yıldırtan’ın oğlu Resul Selvili de aynı işi sürdürmektedir.

Şükrü Donlu’nun üç oğlu olduğu söylenir: Kara Mehmet, Adem ve Orhan. Kara Mehmet, bu bölgede marangozluk yapmış, sonra da un değirmeni işletmiştir. Donlu ailesinin tarihi, bölgenin hafızasında önemli bir yer tutar.

Bir Kaptanın Ardından

Nevres Kaptan’ın teknelerle yaptığı seferler, denizle verdiği mücadeleler hafızalarda yer etti. O, kötü havadan korkmaz, aksine ustalığıyla dalgaların üzerine teknesini vururdu. Teknesi Çanakkale’den alınmıştı; adı Eceabat idi. Emekli öğretmen Akın Pilavcı’ya göre bu tekne 12 metreden büyüktü ve güçlü bir motora sahipti.

Çoğunlukla pamuk işçilerini Milas ve Söke ovalarına taşırdı. Datça o yıllarda para görmemişti; halk geçimini dışarılarda çalışarak sağlardı. Ambar kısmı 30 kişiyi rahatlıkla alırdı, ayrıca yük de taşınırdı. Bazen denizdeki kötü havalarda Kos Adası’na demir atar, geceyi orada geçirirdi.

Nevres Kaptan, Datça Yarımadası’nın soğanını Bodrum’a taşırdı. O dönemlerde soğan piyasasını belirleyen yer, Datça idi. Aynı zamanda Betçe’nin ağaları tarafından İtalya’dan getirilen narenciye fidanları, Bodrum Halinde büyük rağbet görürdü. Ne yazık ki, günümüzde yüksek taşımacılık maliyetleri nedeniyle bu değerli ürünler ortadan kayboldu. Belki de Nevres, kim bilir kaç kez bu narenciyeler için haç seferi gibi seferler yapmıştı...

Son Söz

Nevres Kaptan ve ailesi, bu yarımadanın denizle kurduğu bağın en güçlü temsilcilerindendir. Bugün onunla birlikte birçok anı, hatıra da dalgaların ardında kaybolmuş olabilir. Ancak dileriz ki, Betçeli insanların bu çileli yolculuklarını, denizle verdikleri mücadeleyi anlatan daha kapsamlı araştırmalar yapılır ve bu öyküler kalıcı hale getirilir.

Yazar hasan doğan

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış