On Yedi Yaşı Asılı Kaldı
On dört yaşım diken ile kaplanmış
Göz ucuma karıncalar toplanmış
Kurşun gelmiş kaşlarımın üstüne
Alın yazım okur gibi saplanmış
Kurşun gelmiş kaşlarımın üstüne
Alın yazım okur gibi saplanmış
Uyu memik oğlan uyu
Öte gecelerde büyü
Ülkü Tamer
Ankara’nın kenar mahallelerinde, yoksulluğun gölgesinde büyüyen bir çocuktu. Dışkapı semtinde, Alaçam Sokak’ta, iki-üç katlı eski evlerin sıralandığı varoş mahallede gözlerini dünyaya açmıştı. 1960’ların ortalarında, 25 Eylül 1964’te doğmuş, ailesinin mütevazı hayatı içinde sokakların sert gerçekleriyle tanışmıştı. Babası işçi, annesi ev kadınıydı; evlerinde lüks yoktu, sadece hayatta kalma mücadelesi vardı. Sokak lambalarının titrek ışığı altında oynayan çocuklar gibi, Erdal da erken yaşta yoksulluğun acısını tattı. Okula giderken yırtık ayakkabılarıyla, kışın soğuğunda ince ceketiyle yürürken bu adaletsiz dünyanın farkına varmıştı. Mahalledeki komşuları gibi o da ekmek kavgasının ortasında büyüyordu; bu yoksulluk onda bir bilinç uyandırdı. Sosyalizm, onun için kurtuluş yolu oldu. Kitaplar, arkadaş sohbetleri ve devrimci fikirlerle tanıştıkça ezilenlerin sesi olmayı hayal etmeye başladı. Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği (Yurtsever Halkın Kurtuluşu çizgisinde) çatısı altında faaliyet gösteren Ankara Ortaöğretim Derneği’ne (ANOD) katılması, bu bilincin somutlaşmasıydı. Artık sadece bir lise öğrencisi değildi; Ankara Yapı Meslek Lisesi’nde okurken geleceğin adil toplumunda rol almak istiyordu.
Türkiye’nin o yıllarda kaynayan siyasi atmosferi Erdal’ı içine çekti. 1970’lerin sonu, 1980’lerin başı; faşist saldırıların yoğunlaştığı, darbeler ve baskılarla dolu bir dönemdi. Erdal, 17 yaşındayken, 2 Şubat 1980 günü, Halkın Kurtuluşu üyesi Sinan Suner’in afiş asarken MHP’li Cengiz Gökçek'in korumaları tarafından vurulması, yaralı halde polis otosunda işkence edilerek öldürülmesi ve cesedinin Hacettepe sırtlarına atılması olayını protesto etmek üzere düzenlenen eylemde yer aldı. Eylemler sırasında askerî inzibat eri olan Zekeriya Önge’nin ölümüyle suçlandı. İddiaya göre Erdal ateş etmişti; ancak bu suçlama son derece tartışmalıydı, kesin değildi. Otopsi raporları, Önge’nin Thompson makineli tabanca ile vurulduğunu gösteriyordu; oysa Erdal’ın el konulan silahı 7,65’lik bir tabancaydı. Ayrıca Önge’ye isabet eden mermi önden değil arkadan gelmişti; bu da Erdal’ın olayla ilgisizliğini açıkça ortaya koyuyordu. Buna rağmen darbe öncesi kaos ortamında “adalet” mekanizması hızla işletildi. Sıkıyönetim Mahkemeleri kurulmuş, faşist eğilimli yargıçlar her şeyi kitabına uydurarak hüküm vermişti.
Mahkeme süreci tiyatrodan farksızdı. Erdal, daha reşit bile değilken idama mahkûm edildi. Ne var ki bir engel vardı: Anayasa’ya göre 18 yaşından küçükler idam edilemezdi. Erdal’ın resmi kayıtlardaki doğum tarihi 25 Eylül 1964’tü, yani 17 yaşındaydı. Cunta bu engeli aşmak için kemik yaşı testi yaptırdı; doktorlar baskı altında rapor düzenleyerek yaşını büyüttüler. Bir anda Erdal “18 yaşını doldurmuş” oldu. Hukukun açıkça katledildiği bir andı. Savunması dinlenmedi, tanıklar görmezden gelindi. Mamak Askerî Cezaevi’nde tutulurken hücre arkadaşları onun direncine tanık oldu. Korkusuzdu; mektuplarında ve şiirlerinde devrimci ruhunu haykırıyordu: “Korkmuyorum, çünkü haklıyım.”
13 Aralık 1980 sabahı, Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’nde infaz edildi. O soğuk kış sabahında, darağacına yürürken bile başı dikti. İdam sehpasındaki son sözleri resmi kayıtlarda gizlense de, yoldaşlarının aktardığına göre “Yaşasın devrim ve sosyalizm!” diye haykırdı. 17 yaşındaki çocuk, kan emici ilahların kurbanı oldu.
Erdal’ın ölümü sadece bir idam değildir; 12 Eylül Faşist Darbesi’nin en çarpıcı simgelerinden biri haline geldi. Darbe döneminde idam edilen 50 kişiden biriydi, ama en genciydi. Yaşının sahte raporla büyütülmesi rejimin acımasızlığını gözler önüne seriyordu. Ailesi, Altındağ’ın yoksul komşuları, devrimci arkadaşları derin bir yas tuttu.
Yıllar geçti, Türkiye sözde “demokrasiye” geçti; ama Erdal Eren’in hikâyesi unutulmadı. Bugün onun adı, adaletsizliğe, faşizme ve sömürüye karşı mücadelenin sembolüdür. Altındağ’ın varoşlarında yoksulluğun bilinciyle sosyalist olmuş o çocuk, faşizmin kurbanı oldu. Erdal hâlâ 17 yaşındadır; çünkü ölüm onun gençliğini dondurdu. Bizler ise onun mirasını taşıyoruz: Eşitlik ve özgürlük için savaşmayı.
Yorumlar (0)