Süreç, Kaygılar, Demokrasi Mücadelesi

Bütün bunların ötesinde Dem Parti’nin içinde bulunduğu son derece zorlu, kritik, müşkül pozisyona da işaret etmeden geçilemez. Bir tarafta 22 yıllık iktidarını despotik bir tarzda sürdüren ve daha da sertleştirerek uzatmak isteyen iktidar temsilcileriyle bir ‘süreci’ sürdürmek için yapılması gerekenler; diğer yanda bu iktidara karşı büyüyen kitlesel demokratik ve sosyal mücadele. Bir yanda demokratik muhalefeti ehlileştirerek meclise ve beyhude çabalara mahkum ederek ‘masaya oturmaya’ zorlamak çabaları, diğer yanda onlarca yıldır mücadelesi verilen taleplerin bir masa başında alınmaya çalışılması çabaları.

Süreç, Kaygılar, Demokrasi Mücadelesi

Gelinen aşamada iki ortak birlikte hevesle ‘süreci’ sahipleniyor. Gündem mecliste bir ‘süreç komisyonu’ oluşturma aşamasına kilitlenmiş durumda. Kimi ‘milliyetçi’ partiler görüşmelere de kapıları kapatırken komisyonda da kesinlikle yer almayacaklarını ifade ettiler. Onlar sürecin patlatacağını düşündükleri milliyetçi dalgadan parsa kapmanın planları içerisindeler. ‘Bebek katili Apo, şehitlerimizin kutsal davası, üniter devletimizi kimseye yem etmeyiz’… sloganlarıyla.

Görünen o ki, ilgili tarafların süreçten anladıkları çok farklı. Bahçeli Ortadoğu’daki gelişmelere dikkat çekerek ve iç cepheyi tahkim etme ihtiyacını dile getirerek çıktığı yola ‘terörsüz Türkiye’ hedefiyle devam ediyor.  Ana ortak Erdoğan’da ‘Kürt, Arap, Türk ittifakı’ eksenine sıçramış durumda, ‘Adriyatik’ten Çin Denizi’ne’ hamaseti içerisinde Ülkeyi sözüm ona yeni yüzyıla hazırlıyor. Bu devasa plan ve hedefler yürüyüşünde Kürtlerin payına ne düşebilir; modern cumhuriyet tarihinde onlarca isyan ve kalkışmaya neden olmuş sorunun(!) ne kadarı çözülebilir bilmiyoruz. İki ana ortak Bahçeli ve Erdoğan henüz bir ipucu(!) vermedikleri için bilmiyoruz. Aslında çözüme dair bir şeyler söylemiyorlar, zinhar. Demokrasiden, barıştan söz eden yok. Bu nedenle de başta Kürtler olmak üzere kamuoyunun önemli bir kesimi yine hamasete boğulup ‘el elde, el başta’ kalmaktan korkuyorlar. Ayrıca önceki benzer girişimlerin başarısızlık halinde yıkım ürettiği gerçeği de hafızalarda çok taze.

İmralı ve Dem Parti ise kuşkusuz, yıllardır mücadelesini verdikleri kendi özgün taleplerinin karşılanmasının-hiç olmazsa bir kısmının- beklentisi içindeler. Öyle ya Dem Parti geleneği on yıllardır asimilasyona ve yok sayılmaya karşı, eşit haklı yurttaşlık, Kürtlerin demokratik, kültürel, siyasi haklarını savunuyor. İmralı ise barış için, aslında tayin edici bir örgütü feshetme, silah bırakma kararı alındı. Eğer gerçekten barış içinde, demokratik, eşit haklı vatandaşlığa dayanan bir Türkiye isteniyorsa önemli adımlar.

Sürecin öbür tarafında ise ‘kapı duvar’.  Bu arada ele geçen kimi fırsatlar da-İnfaz değişiklikleri, Aihm kararı…vb.-  sürecin ruhuna uygun(!) gelişmelere yol açmadı. Tam tersi oldu. Ne genel olarak yerel yönetimlere yönelik faşizan baskılarda bir geri çekilme yaşandı, ne de yüzlerce Kürt tutuklunun umutla sarılacağı sözler edildi. Bu granitten bir duvar gibi görünen cumhur ittifakı kayıtsızlığının, gereken adımları atmaktan geri duran halinin kuşkuları büyüttüğü bir gerçek. ‘Bin yıllık kardeşlik ve etle tırnak’ kara mizahı sürgit devam ettiriliyor.

CHP liderliği ise son derece olgun bir düzlemden konuşuyor. Dem Partinin kendi özgün talep ve yıllardır sahip olduğu politik pozisyonuna uygun konumlanışına saygı duyarak, partinin demokrasi mücadelesine olan hassasiyetlerine ve vurgularına önem veriyorlar. Süreç ve Dem parti hakkında anti propaganda rüzgarına kapılmadılar. Bu çok önemli bir avantajdır. Kaygılı ve puslu havanın dağıtılması için ciddi bir çaba harcanması gerekiyor, kuşkusuz. Bu zehirli havanın sürecin şeffaflaşarak toplumsallaşamamasından kaynaklandığı açık.

Kürtler anlaştı mı?

Zaten, Kürt siyasi hareketine mesafeli duruşlarıyla bilinen ya da yakın olan kimi demokrat, ilerici kesimlerde de süreç dolayısıyla bir endişenin hakim olduğunu belirtmek gerekiyor. Aslında Yerel seçimlerden sonra büyük ölçüde giderildiği gözlemlenen önyargılar yeniden hortluyor/hortlatılıyor. Her kritik dönemeçte ayyuka çıkarılan ‘Kürtler sattı, anlaştı’ söylemi harlanarak yeniden piyasaya sürülüyor. Dem Parti liderliğinin aksi beyanlarına ve duruşlarına rağmen. Demokrasi mücadelesinin önemli ve güçlü bileşenlerinden biri olduğunu kanıtlamış Dem Parti-süreç bahane edilerek- kimi çevrelerde kuşkuyla bakılır hale getirildi, tecrit edilmek isteniyor.

Genel olarak demokrat ve ilerici kamuoyunda ‘yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik’ duygusu hakimken, ana muhalefet partisi, demokrasi güçleri inatla ve ısrarla kitlesel olarak meydanları doldururken, ceberut cumhur ittifakı hızla toplumsal rıza kaybına uğrarken, bu ‘sürece’ kapılmakta ne ola ki! Cumhur ittifakının demokratik muhalefetin güçlü müttefikini koparıp yanına çekerek, kendi despotik iktidarının ömrünü uzatmak için yedeklemeye çalışırken Dem Parti’nin bu oyunu görmemesi de mümkün olmadığına göre neler oluyor?’

Bu kuşkuları görmezden gelmek, kâle almamak mümkün olmasa gerek. Keza Dem Partililer açısından… Bu kuşkuları gidermek için yıpratıcı bir çaba içerisine girmek kuşkusuz doğru değil. Çünkü niyetinden şüphe edilmesi gereken çevreler tarafından bu ateş kuvvetle harlanıyor. Ancak Dem Parti’nin de demokratik pozisyon alışından, ısrarlı demokratik mücadelesinden tavizsiz duruşundan kopmaması gerekiyor. Dem parti geleneğinin müktesebatının, siyasi tecrübesinin bu zorlu görevin üstesinden gelebileceğine inanmak istiyor, demokrasi güçleri.

Kuşkusuz asimilasyona, imha politikalarına karşı eşit yurttaşlık için on yıllardır kendi özgün talepleriyle mücadele eden ve bedeller ödeyen bir gelenek hangi amaçla, hangi niyetle yapılmış olursa olsun bu çağrıya kayıtsız kalamazdı. Şu aşamada Dem’in içine çekilmek istenen tuzakların farkında olduğunu bilerek umutlu olmaktan başka yapacak bir şey yok. Kaldı ki sorunu meclis çatısı altına çekmek isteyen siyasi güç ve inisiyatiflerin de ‘komisyon’dan daha baştan uzak durmalarının bir anlamı yok. Bir koltukta iki karpuz taşınıp taşınamayacağını göstermeleri gerekiyor, belli ki. Ayrıca, Dem’in ‘komisyon’ üzerine; nasıl bir çalışma sürdürmesi bekleniyor, yapısı ne olmalı..vb. hakkında kendi önerileri düzleminde de olsa birkaç kelam etmesi gerekmez mi?

Sonuç olarak

Demokrasi mücadelesi kitlesel bir kararlılıkla, katılımla ana muhalefet partisinin omurgasını oluşturduğu bir düzlemde Dem Parti’nin, neredeyse bütün sosyalist partilerin, demokratik kitle örgütlerinin, tek tek bireylerin katılımıyla güçlenerek sürüyor. Sosyal mücadeleler giderek güç kazanıyor. En tehlikeli gelişme Dem Parti’yi önyargıların esiri olarak ardı arkası kesilmeyen mesnetsiz saldırılara tabi tutmak olabilir. Hakeza Dem’li siyasetçilerin de iki de bir ‘ama siz de geçmişte şunları yapmıştınız’ çizgisine sarılmalarının da olumsuz bir rol oynadığı çok açık. Ayrıca kullanılan dile de titizlik göstermek gerek. ‘Masaya oturursa İmamoğlu’da serbest bırakılır’ söylemi  nasıl bir aymazlıktı öyle! Siz Kürt halkının özgün taleplerine, duruşuna saygı gösterilmesini, desteklenmesini bekleyebilirsiniz, pozisyonunuz etrafında hizalanılmasını değil.

Süreç, Kaygılar, Demokrasi Mücadelesi

Bütün bunların ötesinde Dem Parti’nin içinde bulunduğu son derece zorlu, kritik, müşkül pozisyona da işaret etmeden geçilemez. Bir tarafta 22 yıllık iktidarını despotik bir tarzda sürdüren ve daha da sertleştirerek uzatmak isteyen iktidar temsilcileriyle bir ‘süreci’ sürdürmek için yapılması gerekenler; diğer yanda bu iktidara karşı büyüyen kitlesel demokratik ve sosyal mücadele. Bir yanda demokratik muhalefeti ehlileştirerek meclise ve beyhude çabalara mahkum ederek ‘masaya oturmaya’ zorlamak çabaları, diğer yanda onlarca yıldır mücadelesi verilen taleplerin bir masa başında alınmaya çalışılması çabaları.

Çok zorlu bir süreç olan bu gelişmenin demokratik bir dayanışmayla aşılması mümkün olabilir. Dem dışındaki başta CHP olmak üzere muhalefetin Dem taleplerine olan duyarlılığının artması, Dem açısından ise demokratik duruştan ve despotizme karşı mücadelesinden taviz vermemesi. Diğer bakımdan, her iki taraf açısından özellikle Dem tarafı açısından da sözün şehvetine kapılınmamasının, tepkisel davranılmamasının zorunluluğu.

Kürtlerin özgün ihtiyaç ve taleplerine kayıtsız kalınamayacağına ya da ‘hele bir bu despot iktidar gitsin de bakarız’ önceliği belirlenerek hayal alemine dalınmayacaksa, yani ‘sizin sorunlarınızın halli bu iktidarın gitmesine bağlı’ şartı koşulmayacaksa, demokrasi paketi bütünlük içerisinde savunulacaksa gelişmeler daha kolaylaşabilir. Bu despotik iktidarın gitmesinin aciliyeti, zorunluluğu Kürtlerin hak ve taleplerinin önüne koşulamaz. Bu doğru, ancak yükselen, kitleselleşen demokrasi mücadelesine zarar vermek de, demokratik cepheyi yıpratıcı bir konuma sürüklenmekte bir o kadar yanlış.  

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış