Barışın ve Adaletin Sembolü
Tahir Elçi, 1966 yılında Şırnak’ın Cizre ilçesinde, yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Çocukluğu, Güneydoğu Anadolu’nun zorlu coğrafyasında, çatışmaların gölgesinde geçti. Cizre’de ilk ve orta öğrenimini tamamlayan Elçi, 1991’de Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Hukukçu kimliği, onun hayatının temel taşı haline geldi; ancak o, sadece bir avukat değil, adaletin peşinde koşan bir mücadeleciydi. Diyarbakır Barosu’nda yönetici olarak başladığı kariyerinde, 2012 yılında Amed (Diyarbakır) Barosu Başkanı seçildi. Bu makam, onun için sadece bir unvan değil, barışa ve insan haklarına adanmış bir hayatın platformuydu.
Elçi’nin hayatı, barışa adanmış bir öyküydü. 1990’lı yılların faili meçhul cinayetleri, işkenceler ve insan hakları ihlalleriyle dolu dönemde, o cesurca hukukun sesi oldu. Kürt halkının maruz kaldığı ayrımcılık ve şiddete karşı, hukuk zemininde direndi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) açtığı davalarla, Türkiye’deki sistematik ihlalleri dünyaya duyurdu. Roboski katliamı gibi olaylarda mağdurların avukatlığını üstlendi, JİTEM’in karanlık faaliyetlerini ifşa etmek için uğraştı. Barış süreci döneminde, akil insanlar heyetinde yer aldı; diyalog ve uzlaşıyı savundu. “PKK terör örgütü değildir” sözüyle başlayan tartışmalar, onun barış çağrısını simgeliyordu. O, şiddetin her türlüsüne karşıydı; ne devletin baskısına ne de silahlı çatışmalara boyun eğdi. Hayatını, diyalogun gücüyle barış köprüleri kurmaya adadı.
Sur ilçesi, Elçi’nin mücadelesinde dönüm noktasıydı. Diyarbakır’ın tarihi kalbi olan Sur, UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan surları, camileri ve minareleriyle kültürel bir hazineydi. Ancak 2015’te, çatışmaların şiddetlenmesiyle Sur, siyasi ve kültürel bir soykırımın arenasına dönüştü. Evler yıkılıyor, tarihi eserler tahrip ediliyor, sivil halk göçe zorlanıyordu. Elçi, bu yıkıma karşı direnişin sembolü haline geldi. Dört Ayaklı Minare önünde yaptığı basın açıklamasında, “Bu tarihi bölgede, birçok medeniyete beşiklik etmiş, ev sahipliği yapmış bu kadim bölgede, insanlığın mirası olan eserlere zarar verilmemesini istiyoruz” diyordu. O minare, onun için sadece bir taş yapı değil, barışın ve kültürel çeşitliliğin simgesiydi. Sur’daki operasyonlar, Kürt kimliğinin silinmesi girişimi olarak görülüyordu; Elçi ise buna karşı hukuk silahıyla savaştı. Mahkemelerde, sokaklarda ve medyada, kültürel soykırıma dikkat çekti. Direnişi, sadece fiziksel değil, entelektüel ve ahlaki bir duruştu.
Adaletin ilga edildiği bir dönemde, Elçi hukuk zemininde adaletin yılmaz savaşçısıydı. Türkiye’de yargı bağımsızlığının erozyona uğradığı, hukukun siyasallaştığı yıllarda, o bağımsızlığını korudu. Tutuklanma tehditlerine, soruşturmalara rağmen sesini kısmadı. “Adalet yoksa barış da yok” diyordu; bu söz, onun felsefesini özetliyordu. Faili meçhul davalarda delil topladı, mağdurların sesi oldu. Kadın hakları, çocuk hakları ve azınlık hakları için çalıştı. Diyarbakır Barosu’nu, insan hakları mücadelesinin kalesi haline getirdi. O dönemde, birçok avukat sindirilirken, Elçi öne çıktı; çünkü adalet, onun için bir meslek değil, bir yaşam biçimiydi.
28 Kasım 2015’te, Sur’da Dört Ayaklı Minare önünde basın açıklaması yaparken vuruldu. Ölümü, bir suikast mı yoksa çatışmanın kurbanı mı, hala tartışılıyor. Cinayet davası yıllardır sürüyor, failler ortaya çıkarılamadı. Ancak Elçi’nin mirası yaşıyor. Tahir Elçi Vakfı, onun adını taşıyan çalışmalarla barış ve adalet mücadelesini sürdürüyor. Her yıl ölüm yıldönümünde, binlerce insan Dört Ayaklı Minare önünde toplanıyor; onun barış çağrısını tekrarlıyor.
Tahir Elçi, barışa adanmış bir hayatın timsaliydi. Sur’daki direnişi, adaletin karanlıkta parlayan ışığıydı. O, hukuk zemininde savaşarak gösterdi ki, kalem silah kadar güçlü olabilir. Bugün, onun yokluğunda bile, mücadelesi ilham veriyor. Adaletin ilga edildiği dönemlerde, Elçi gibi figürler umudu canlı tutar. Barış, onun gibi cesurların sayesinde mümkün olur. Hayatını kaybedişinin üzerinden yıllar geçse de, Tahir Elçi’nin sesi, Sur’un taşlarında, Diyarbakır’ın rüzgarında yankılanmaya devam ediyor. O, sadece bir avukat değil, halkın vicdanıydı.
Yorumlar (0)