Hava soğuk. Kemiklerime işleyen bir rüzgâr, sokaklarda usulca dolaşıyor. Ama üşümemin sebebi ne bu rüzgâr, ne de üstümdeki ince ceket. Üşüyorum, çünkü mevsim faşist. Bedenimi değil, ruhumu donduran bir mevsim bu. Özgürlüğü zincire vuran, nefesi kesen, umudu boğan bir soğuk. Faşizm, bir mevsim gibi yayılıyor; sessiz, sinsi, ama her yere nüfuz ederek.
“Üşüyorum, mevsim faşist, üstüm ince” Bu dizeler, sadece bir şairin kaleminden dökülmüş bir metafor değil, aynı zamanda bugünün toplumsal ruh halinin çarpıcı bir özetidir. Soğuk, yalnızca havanın değil, insanlığın ortak vicdanını donduran bir siyasal iklimin de sembolüdür. Faşizm, sessizce ve sinsi bir şekilde toplumsal hayatımızın her bir gözeneğine sızarken, muhalefetin dağınıklığı ve örgütsüzlüğü bu soğuğu daha da keskinleştirmekte. Toplum, ince bir umut örtüsüne sarılmış, ancak soğuktan korunaksız üşüyerek titremektedir. Ancak bu üşüme, kader değil; birleşerek, dayanışarak ve mücadele ederek alt edilebilir bir gerçekliktir.
Faşizm, tarih boyunca farklı maskelerle ortaya çıksa da özü hep aynıdır: Özgürlükleri boğmak için, Farklılıkları, kutuplaştırarak hatta çatıştırarak varlığını sürgit sürdürmeye çalışmaktadır. Bugün, toplumsal dokumuzu parçalayan bu ayrılıkların gölgesinde, faşizmin adımları daha da belirginleşiyor. Eğitimden medyaya, hukuktan siyasete kadar her alanda kendi hegemonyasını kurmaya çalışan bu totaliter zihniyet, yalnızca güç peşinde değil, aynı zamanda toplumun ruhunu teslim almak istemektedir. İşte bu yüzden, muhalefetin dağınıklığı sadece bir eksiklik değil, niyetinden bağımsız, aynı zamanda faşizmin en büyük müttefikidir.
Peki, bu soğuk mevsimde ne yapmalı? Doğadan ilham alabiliriz. Kışın dondurucu sularında bir araya gelen yaban ördekleri, ısınmak için hep birlikte kanatlarını sürtünecek biçimde çırparlar. Bu kadim dayanışma, ısınmalarını sağlayarak hayatta kalmalarını sağlamaktadır. Toplumun en geniş kesimlerini, demokrasiden yana tüm güçleri, anti-faşist bir siyasal program etrafında bir araya getirmek, bu soğuğu kırmanın yegâne yoludur. Bu birleşim, sadece bir siyasi ittifak değil, aynı zamanda ortak bir umudun, dayanışmanın ve insanlık onurunun yeniden inşasıdır.
Demokrasi, özgürlük ve eşitlik için mücadele eden her örgüt, her birey, bu birleşimin bir parçası olmalıdır. Partiler, Sendikalar, demokratik kitli örgütleri, sanatçılar, akademisyenler, öğrenciler, emekçiler; farklılıklarımız zenginliğimizdir şiarı ile ortak bir hedef etrafında birleştiğinde gerçek bir güce dönüşür. Anti-faşist bir siyasal program, yalnızca bir manifesto değil, aynı zamanda bir yaşam biçimidir. Bu program, eşitlik, özgürlük, dayanışma ve insan hakları üzerine inşa edilmelidir. Her birimizin sesi, bu ortak çabanın bir notası, olmalı; hep birlikte, güçlü bir senfoni yaratmalıyız.
Faşizmin karşısında dağınıklık, yenilgiyi kabullenmektir. Oysa tarih, birleşen halkların faşizmi yendiği sayısız örnekle doludur. Bu örnekler, bize umut ve sorumluluk yükler. Unutmayalım ki, faşizm sadece bir yönetim biçimi değil, bir zihniyettir; korkuyu, ayrılığı ve çaresizliği besler. Bu zihniyete karşı durmanın yolu, korkusuzca bir araya gelmek, dayanışmayı büyütmek ve umudu örgütlemektir. Birlikte kanat çırpan yaban ördekleri gibi, toplumun her kesimi, el ele, omuz omuza mücadele etmelidir.
Bu mücadele, sadece bir siyasi zafer için değil, aynı zamanda insanlığın ortak ruhunu ısıtmak içindir. İnce bir umut örtüsüne sarılmış üşüyen bir toplumu, dayanışmanın sıcaklığıyla sarmalamak zorundayız. Faşizmi yenmenin başka bir yolu yok. Birlikte kanat çırpalım, birlikte ısınırız; çünkü birlikte, başka bir dünya mümkün.
Faşizme Karşı Omuz Omuza
“Faşizme karşı omuz omuza” çağrısı, kalplerdeki dağınık umutları birleştiren bir ateş gibi yanar. Bu söz, sadece bir anlık coşku değil, insanlığın ortak vicdanında kök salmış bir yemin gibidir. Dayanışma, farklı yolların kesiştiği bir meydanda başlar; burada eller birbirine kenetlenir, gözler aynı ufka bakar. Her bir omuz, diğerine güç verir; her bir ses, susturulmuş olanların yankısı olur. Bu birlik, faşizmin soğuk gölgesine karşı bir kalkan gibi yükselir, çünkü hiçbir baskı, birleşmiş yüreklerin karşısında duramaz.
Bu slogan, dağınık adımları bir ritme dönüştüren bir davul sesidir. Örgütlenmek, sadece kalabalıklar oluşturmak değil, bir amaç uğruna iradeleri birleştirmektir. Sokaklarda, meydanlarda, sessiz toplantı odalarında filizlenen bu irade, faşizmin duvarlarını sarsar. Sendikalar, mahalle meclisleri, sanatçılar ve düşünenler; hepsi aynı zincirin halkaları gibi birbirine bağlanır. Örgütlü bir halk, ne korkunun zincirlerine boyun eğer ne de yalanların gölgesine sığınır. Bu, bir arada durmanın, bir arada düşünmenin ve bir arada direnmenin gücüdür.
“Omuz omuza” bir sözden fazlasıdır; o, bir eylemin nabzıdır. Aktif direniş, kalemle yazılan bir manifesto, bir şarkının yankılanan nakaratı, bir pankartın rüzgârda dalgalanışıdır. Barışçıl ama kararlı, sessiz ama güçlü bir duruş, faşizmin zırhını deler. Bu direniş, her bir bireyin eşitlik ve özgürlük için attığı adımlarla büyür. Karanlığın en yoğun olduğu yerde, bir kibrit çöpü bile bir ormanı aydınlatabilir. Omuz omuza duranlar, bu ateşi taşıyan meşalelerdir; ne söner, ne de geri çekilir.
Yorumlar (0)