Ekonomik ve ekolojik şiddet daha ne kadar sürecek?

AKP’nin 22 yıldır uyguladığı politikaların sonucunda Türkiye’de servetin küçük bir azınlığın elinde birikirken, toplumun çok geniş kesiminin giderek yoksullaştığına ilişkin birçok veri mevcut... 2024 yılında reel servetin yüzde 21 gerilediği Türkiye, dünyada dolar milyoneri sayısının en hızlı arttığı ülke olmuş. Dünya genelinde dolar milyoneri sayısı yüzde 1.2 artarken Türkiye’de yüzde 8.4 artmış ve 2024’te dolar milyoneri sayısı 7 bin kişi artarak 68 bin kişiye ulaşmış.

Ekonomik ve ekolojik şiddet daha ne kadar sürecek?

Derinleşen ekonomik krizle birlikte toplumsal meşruiyeti zayıflayan AKP/saray rejimi, halka yönelik ekonomik ve ekolojik şiddeti giderek arttırıyor.

Ekonomik şiddetin en açık belirtisi şüphesiz, yüksek enflasyon karşısında her geçen gün daha fazla eriyen ve emekçilerin önemli bir kısmı için açlık sınırının altında kalan ücretlerdir. Hükümet geçen yıl sonunda enflasyonu düşürecekleri iddiasıyla asgari ücreti 2025 yılı için hedefledikleri enflasyon oranına göre belirledi. Ancak enflasyonla mücadele programı başarısız oldu; yılın ilk ayından itibaren hedefler şaştı ve asgari ücret, beslenme ve barınma gibi temel ihtiyaçların bile karşılanamadığı bir seviye olan açlık sınırının altına düştü.

2025 yılının ilk beş ayında TÜİK verilerine göre enflasyon yüzde 15.09 olarak açıklanırken, İstanbul Ticaret Odası (İTO) verilerine göre yüzde 20’ye yaklaştı. Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG)’na göre ise yüzde 26’yı buldu. Memurlara temmuz ayında yapılacak ücret artışında ilk altı aylık enflasyon dikkate alındığı için TÜİK, zaten gerçekleşenin çok altında açıkladığı enflasyonu, her haziranda, çok daha düşük açıklamayı alışkanlık haline getirmiş durumda. Hükümet de aynı nedenle vergi artışı; elektrik, akaryakıt vb fiyat düzenlemelerini genellikle temmuz ayına bırakıyor. Gerçi İran-İsrail savaşı nedeniyle artan petrol fiyatları gerekçe gösterilerek yapılan zamlar şimdiden ardı ardına gelmeye başladı ama temmuzdan itibaren zam yağmurunun artması ve iğneden ipliğe tüm ürünlerin ve hizmetlerin fiyatına yansıması sürpriz olmaz.

Ücretlerin satın alma gücü düşerken ve emekçiler gıda, barınma gibi en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamazken Erdoğan,”Asgari ücrete ara zam var mı?” sorusunu “Söyledim ya!” gibi anlamsız bir ifadeyle geçiştirdi. 600 binden fazla kamu işçisini ilgilendiren Kamu Çerçeve Protokolü görüşmelerinde üç ayı aşkın süredir hükümet tarafından oyalanarak masaya getirilen teklif nihayet açıklandı. Teklifte 2025’te geçtiğimiz altı ay için yüzde 16, ikinci altı ayı için yüzde 8 olmak üzere toplamda yüzde 25.28 artış öngörülüyor. Bu oran, bırakın geçmiş dönemde eriyen ücretleri telafi etmeyi, -TÜİK’in gerçek dışı verilerine göre bile- 2025’in ilk altı ayındaki enflasyon artışını dahi karşılamıyor. Enflasyonla mücadele programının başarısızlığı bir yana, savaşla beraber enerji fiyatlarında gerçekleşmesi muhtemel sıçrayış, yılın ikinci yarısında hayat pahalılığının ilk altı aydan yüksek olacağı ihtimalini arttırıyor. Bu da ücretlerin satın alma gücünün önümüzdeki dönem çok daha hızlı düşeceği anlamına geliyor.

İşçileri, sendikaları, toplu pazarlık sistemini yok saymakla, değersizleştirmekle kalmayıp hakaret kabilinden olan bu teklif karşısında Türk İş ve Hak İş etkili bir direnç göstermezse sadece kendileri değil Türkiye işçi hareketi için telafisi zor bir darbe alacak. Bu da tüm iş kollarında, kamuda ve özel sektörde, mavi ve beyaz yakalı tüm emekçilerin yoksulluğunda artış ve zaten kötü olan çalışma koşullarının daha da kötüleşmesi anlamına gelecek.

AKP/saray rejimi, içinden çıkamadığı krizi aşmak için emek sömürüsünü derinleştirmekle yetinmeyip zeytinlikleri, meraları, ormanları, tarım alanlarını da madenlere açıyor, enerji şirketleri için yatırım (kâr) alanı haline getiriyor. 19 Haziran’da TBMM’ye getirilen torba yasa teklifinde yer verilen bu düzenlemeler ile iktidar, ekolojik şiddetin de son örneğini sergiliyor.

Halktan, meslek örgütlerinden, bilim insanlarından gizlenerek hazırlanan bu kanun teklifi, yerel halkın da içinde yer aldığı denetleyici kurulları etkisiz hale getirerek doğa talanının önündeki tüm engelleri kaldırılmayı amaçlanıyor. “Yangından mal kaçırırcasına” yasalaştırılmaya çalışılan kanun teklifinin görüşüleceği Komisyon’a çevre ve meslek örgütü temsilcilerinin katılmasına engel olunduğu yetmezmiş gibi iktidar milletvekilleri bu temsilcileri tartaklayarak fiziki şiddet uygulamaktan da geri durmuyor.

Peki iktidarın tüm baskı araç ve yöntemlerini kullanarak gerçekleştirmeye çalıştığı emek ve doğa sömürüsünün kazananı kim oluyor?

AKP’nin 22 yıldır uyguladığı politikaların sonucunda Türkiye’de servetin küçük bir azınlığın elinde birikirken, toplumun çok geniş kesiminin giderek yoksullaştığına ilişkin birçok veri mevcut. Bunlara geçtiğimiz günlerde yayımlanan İsviçre merkezli finans kuruluşu UBS’nin hazırladığı Küresel Servet Raporu 2025 de eklendi. Rapora göre 2024 yılında reel servetin yüzde 21 gerilediği Türkiye, dünyada dolar milyoneri sayısının en hızlı arttığı ülke olmuş. Dünya genelinde dolar milyoneri sayısı yüzde 1.2 artarken Türkiye’de yüzde 8.4 artmış ve 2024’te dolar milyoneri sayısı 7 bin kişi artarak 68 bin kişiye ulaşmış. Rapor’a dahil edilen 56 ülke içinde enflasyondan arındırılmış verilere göre Türkiye, servet dağılımının en kötü olduğu ülke olurken, gelir eşitsizliği bakımından en kötü dokuz ülke arasına girmiş (https://www.ubs.com/us/en/wealth-management/insights/global-wealth-report.html).

Bir yanda küçük bir azınlığın elinde biriken müthiş bir servet, diğer yanda bu servetin kaynağı olan müthiş bir emek ve doğa sömürüsü… Türkiye’de ekmeğini kendi emeğiyle kazanan işçiler, çiftçiler, küçük üreticiler maruz kaldıkları bu ekonomik ve ekolojik şiddet karşısında tepkisizliğini ne kadar sürdürür, eşitsizlik üreten bu rejimi daha ne kadar sırtında taşır bilemiyorum ama topyekûn bir mücadele örgütlenemediği sürece ödenen bedelin her geçen gün artacağı aşikârdır!

 

Teşekkürler: Yeni Yaşam Gazetesi

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış