MFuat Saka, Türk müzik dünyasının ikonik isimlerinden biri olarak, Karadeniz’in hırçın dalgalarını andıran sesiyle toplumsal meseleleri yıllardır dile getiriyor. Sol eğilimli ezgiler bilinen sanatçı, göç olgusunu merkeze alan “Karanlık Sular - Bir Göç Senfonisi” adlı eseriyle dikkat çekiyor. Bu senfoni, Akdeniz ve Ege’de boğularak hayatını kaybeden göçmenlerin anısına bestelenmiş, klasik müzik unsurlarını folklorik motiflerle birleştiren yenilikçi bir çalışma. Fuat Saka, Yunan besteciler Vangelis Zografos ve Thanassis Gkikas ile işbirliği yaparak eseri tamamlamış, büyük orkestra için düzenlemeler hazırlanmış. Ancak bu eserin asıl önemi, Birleşmiş Milletler Göçmen ve Mültecilere Yardım Örgütü (UNHCR) tarafından himaye altına alınmasında yatıyor. Peki, bu himaye ne anlama geliyor ve göç olgusunun küresel ölçekteki aşamasını nasıl yansıtıyor? Fuat Saka’nın muhalif kimliğiyle müzik yoluyla seslendirdiği bu tema, insanlık dramını evrensel bir çığlığa dönüştürüyor.
UNHCR’nin himayesi, 2024 Eylül ayında resmiyet kazandı. Bu karar, senfoninin Avrupa ve Türkiye’deki konser afişlerinde UNHCR logosunun yer almasını sağlıyor. Himaye, sadece sembolik bir destek değil; BM’nin göç politikalarına sanatsal bir katkı anlamına geliyor. UNHCR, dünya çapında mülteci krizlerine müdahale eden bir kurum olarak, farkındalık yaratmayı amaçlıyor. Fuat Saka’nın eseri, bu bağlamda göçün insani boyutunu vurguluyor ve uluslararası topluma çağrıda bulunuyor. Sanatçı, göçü birinci elden deneyimlemiş biri olarak –siyasi baskılar nedeniyle yurtdışında yaşamış– travmaları melodilere döküyor. Himaye, eserin Münster’de prömiyer yapmasını ve Paris, Viyana, Amsterdam, Atina gibi şehirlerde sahnelenmesini teşvik ediyor. Bu, sanatın diplomatik bir mücadele aracı haline gelmesini sağlıyor; göç olgusu, kültürel bir tartışmaya dönüşüyor. Fuat Saka, “Derdim göçmenlerin dili olmak” diyor, ve BM himayesi bu dili küresel arenaya taşıyor.
Göç olgusu, 2025 itibarıyla küresel bir krizin zirvesinde. UNHCR’nin Haziran 2025 verilerine göre, dünya genelinde 117.3 milyon insan zorla yerinden edilmiş durumda; bu rakam, zulüm, çatışma, şiddet ve insan hakları ihlalleri nedeniyle oluşuyor. Nisan 2025’te ise tahmini 122.1 milyon kişiye ulaşmıştı, ancak hafif bir düşüş gözlemlendi. Bu rakamlar, son on yılda neredeyse iki katına çıkmış bir trajediyi yansıtıyor. Afrika’da 45.4 milyon, Asya ve Orta Doğu’da 45.8 milyon kişi mülteci veya yerinden edilmiş. İklim değişikliği, savaşlar (örneğin Suriye, Ukrayna, Sudan) ve ekonomik eşitsizlikler, göçü tetikliyor. Akdeniz rotasında binlerce ölüm yaşanırken, Avrupa Birliği gibi bloklar duvarlar örüyor. Bu aşama, küreselleşmenin çelişkisini gösteriyor: Sermaye serbest, insanlar zincirli. Fuat Saka’nın senfonisi, tam bu noktada muhalif bir ses oluyor. “Karanlık Sular” metaforu, denizlerdeki ölümleri anımsatırken, müzikle sistematik nedenleri sorguluyor – emperyalizm, savaş ve kapitalizm.
Saka’nın muhalif kimliği, 1970’lerden beri şarkılarıyla belli. Türkiye’deki siyasi ortamdan kaçarak Almanya’ya yerleşen sanatçı, göçü kişisel bir yara olarak içselleştirmiş. Senfoni, bu deneyimi evrenselleştiriyor: Klasik formu Karadeniz ritimleriyle harmanlayarak, sanatı halka indirgiyor. Almanya’daki icralar, ırkçılığa karşı bir manifesto gibi alkışlanıyor. BM himayesi, bu muhalefeti meşrulaştırıyor; sanatı, mülteci hakları mücadelesinde araç kılıyor. Örneğin, Hatay gibi bölgelerde potansiyel konserler, Suriye krizine dikkat çekebilir. Göç, artık bireysel değil kolektif bir mücadele; Saka’nın müziği, duvarları aşan bir köprü kuruyor.
Fuat Saka’nın Göç Senfonisi’nin BM himayesi, göç krizinin sanatsal ifadesinin zaferi. Bu koruma, farkındalığı artırıyor ve muhalif kimliği küresel bir platforma taşıyor. Göç sürecek, ama müzik gibi araçlarla umut yeşerebilir. Karanlık sular, aydınlık melodilerle aşılır.
Fuat Saka’nın Göç Senfonisi ve Yerel Tutumlar
Fuat Saka’nın “Karanlık Sular - Göç Senfonisi”, küresel göç dramını müzikle anlatan eşsiz bir eser. Tamamen Muğla’nın Datça ilçesine bağlı Çeşmeköy mahallesinde yazılıp bestelenen bu senfoni, sanatçının Datça’daki yaşamından ilham alıyor. Saka, Karadeniz kökenli muhalif kimliğiyle, denizlerde boğulan göçmenlerin acısını melodilere dönüştürmüş; Yunan sanatçılarla işbirliği yaparak eseri uluslararası boyuta taşımış. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin himayesi altına alınan senfoni, birçok ülkede sahnelenmiş ve alkışlanmış. Bu başarı, göç olgusunun evrensel trajedisini vurgular.
Ne yazık ki, eserin doğduğu topraklardaki yerel yönetimler –Muğla Büyükşehir ve Datça belediyeleri– bu esere hak ettiği değeri vermemiş görünüyor. Kısmi çabalar dışında sessiz kalmaları, düşündürücü. Oysa Datça’da yaşayan Saka’nın eseri, bölge için bir övünç kaynağı olmalı. Belediyelerin tutumunu gözden geçirmesi, kültürel destekle göç farkındalığını artırmaları dileğiyle…
Yorumlar (0)