Babam:
Sındı’dan Bir Terzi Çırağının Yoksulluktan Doğan ve Devrime Uzanan Umut Yolculuğu
Babam, Adem Işıktekin, terzi ramazan köylülerinin diliyle anarşik ramazan...
Türkiye’nin yakın tarihine damgasını vuran 12 Eylül 1980 askeri darbesi, pek çok hayatı dramatik biçimde değiştiriyor. Datça gibi küçük bir sahil kasabasında bile devrimci hareketin sessiz ama kararlı izleri oluyor. Bu köşe yazısında, o dönemin gerçek tanıklarından biri olan babamın ağzından, bir terzi çırağının yoksulluktan devrim mücadelesine uzanan ve 1980 öncesi-sonrası hapishane deneyimleri aktarılıyor. Babamın anlatımı, tarihsel olayların kişisel bir dokunuşla nasıl hayat bulduğunu gözler önüne seriyor.
İlk Yıllar ve Aktivizm (1972-1978)
1972’de Sındı’dan Muğla’ya taşınıyor; terzi çıraklığına başlıyor. Bir yandan çalışıyor, bir yandan Halk Evleri’ne katılarak üniversiteli arkadaşlarıyla birlikte faaliyet gösteriyor. Hayat pahalılığına karşı düzenlenen yedi mitingin tertip komitelerinde yer alıyor.
1978 Olayı ve İlk Tutukluluk (Datça)
1978’de Datça’da bir öğretmenin öğrencileri taciz ettiği ortaya çıkıyor; halk ayağa kalkıyor. Öğretmen görevden alınıyor, ama Milliyetçi Cephe Hükümeti döneminde müdür olarak aynı okula tekrar atanıyor; bu durum kabul edilemez oluyor.
O dönemde devrimcilere destek veren Tufan Doğu’nun çıkardığı İlk Adım gazetesine bin adet bildiri bastırılıyor. Sadık, Tayfun, Alaeddin ve diğer arkadaşlarla birlikte bu bildiriler Datça sokaklarında dağıtılıyor. Kısa süre sonra askerler peşlerine düşüyor. O gün kurtulmayı başarıyor ama aynı gece Sındı’daki aile evinde yakalanıyor.
Datça’nın eski karakolunun soğuk duvarları arasında dört gün dört gece falaka ve ağır işkencelere maruz kalıyor. Karakolun yol kenarında olması ile sokaktan geçenlerin işkence esnasındaki acı dolu sesleri tüm sokağı inlettiğini duyduklarını aktarıyorlar. Bir doktor babam için 8 günlük darp raporu veriyor; rapor ulusal gazetelere yansıyınca doktor sürgün ediliyor. Bu olay, o günlerin karanlık atmosferini açıkça gösteriyor.
İlk Yargılama (1979)
Esenada’da görülen mahkemede duruşma sırasında bir komutan fiziksel saldırıda bulunuyor; savcı müdahale etmek zorunda kalıyor. Bildirileri dağıttığını reddediyor, o gün Datça’da abisinin düğününde bulunduğunu söylüyor.
Bazı arkadaşları işkence altında adını veriyor. Ancak karşıt görüşten olan bir akrabası, Dursun Abi, “Onu görmedim; konuşmacı mıydı bilmiyorum, ama o hafta abisinin düğünü vardı, orada gördüm” diyerek kurtarıyor. Beraat ediyor; ama Alaeddin gibi diğerleri 3–4 ay hapis cezası alıyor. İşkenceyi emreden komutan ise yaklaşan askeri darbe nedeniyle ceza almaktan kurtuluyor.
Babam, Adem Işıktekin:
1- 1982 İzmir Buca Cezaevinde...
2- Muğla Cezaevi'nde kar yağınca tutukluların avluya çıkmasına izin verilmiş...
3- İzmir Buca Cezaevi koğuş arkadaşından saz dersleri almış...
1980 Askeri Darbesi ve Tutukluluk
12 Eylül darbesinden iki ay sonra, 3 Kasım 1980’de Muğla’daki terzi dükkânında “devrimci yol”dan bir arkadaşıyla birlikte tekrar tutuklanıyor. Karakolda 20 gün hücrede tutuluyor.
Kardeşi Cahit’in başrolde olduğu süreç şöyle gelişiyor: Cahit Cumhuriyet Başsavcılığı’na bir mektup yazıyor, “Abimi soruyordunuz, evet örgüt üyesi dedim. Karşılığında bana iş verme sözü vermiştiniz, ama hâlâ işimi alamadım.” Ankara’dan emir gelince, Muğla savcısı Cahit’i çağırıyor, önce dövüyor, sonra da verilen görevi takdim ediyor: bekçilik. Bu anı, biraz kırgın biraz da halk evi kültürünü kardeşine geçirmediğini düşünerek de başaramadığını hissettiren bir tondan bir gülüşle aktarıyor.
Aralık 1980’de olası protestoları engellemek amacıyla Muğla’da elektrikler kesiliyor ve eski adliyede (şimdiki Büyükşehir Belediyesi binası) mahkemeye çıkarılarak davası hızla bitiriliyor ve resmen tutuklanıyor.
Hapis Hayatı (1980-1983)
İlk altı ayını Muğla Cezaevi’nde (şimdiki Kültür Müdürlüğü) geçiriyor. Sonrasında İzmir Buca Cezaevi’ne, “Ege Dev-Yol davası” kapsamında naklediliyor. Örgüt üyeliğinden beraat etmesine rağmen, kardeşinin savcıyla işbirliği ve ifadeleri nedeniyle 2,5 yıl hapis yatıyor.
Cezaevinde 80 kişilik koğuşlarda siyasi ve adli tutuklular bir arada kalıyor. 40–50 kişilik siyasi tutuklu grubuyla komünel bir yaşam sürüyor; imkânı olanlar diğerlerinin ihtiyaçlarını karşılıyor. Faşistlerle veya uyuşturucu baronlarıyla yaşanan çatışmalar sonrası 15 gün hücre cezası alıyor ve dört farklı koğuşa naklediliyor. Koğuş değişimleri sırasında askerler tarafından fiziksel şiddete maruz kalıyor.
Sekiz gün süren, sadece şekerli su içilerek yapılan açlık grevine katılıyor ve talepleri kabul ediliyor. Bazı hâkim ve savcıların cumhuriyetçi ve Atatürkçü olduğunu, kendisine iyi davrandıklarını belirtiyor. Hatta bir duruşmada bir jandarmaya topluca saldırdıklarını da anlatıyor ve o hakimin bir daha o askeri bu davaya görevlendirmeme özenini de...
Tahliye ve Sonrası (1983)
1983’te siyasi tutukluların Milli Güvenlik Konseyi’ne askeri yönetimin sonlandırılması için verdikleri dilekçeler sonrası tahliye ediliyor. Tahliyesinin ardından tekrar tutuklanma endişesiyle ciddi bir psikolojik travma yaşıyor. Muğla'ya gelecek yol parası bile bulamıyor, otobüs şoförüne kendini anlatarak, O'nun imtiyazıyla şehre geri dönüyor.
Sındı’ya döndükten sonra haftalarca askerî araçlar tarafından tacize uğruyor. 1983’de son kez İzmir’deki mahkemeye çağrılıyor; Germencik’te bir komiserin yardımıyla İzmir’e ulaşıyor ve hakimin “demokrasiyi vatanı için istediği” notunu düşmesiyle hukuki süreci tamamen sona eriyor.
Hâlâ polis gördüğünde travma ve endişe yaşıyor; ancak bazı askerlerin işkence döneminde bile yiyecek vererek destek olduğunu anımsıyor.
Geçmişte bazı arkadaşlarının işkenceyle beşinci kattan atılıp intihar süsü verildiğini hatırlatıyor. Ama hepsine rağmen şimdiki “din üzerinden faşizmin”, o dönemin askeri darbe döneminden daha kötü olduğunu ifade ediyor.
O yıllarda Datça’da devrimci sayısı az (6–7 kişi); fakat Muğla’da daha örgütlü bir hareket bulunuyor. Şimdiki dönemde güncel olaylara karşı, mesela Ensar Vakfı gibi vakalara karşı milyonların sokağa dökülmesi gerektiğini ve 1978–79’da liseli kız çocuğuna yapılan cinsel istismara karşı gösterdikleri tepkinin örnek alınması gerektiğini vurguluyor...
Yorumlar (3)
Semra Subaşı
3 saat önce / 12.09.2025Adem abimmm. Meliekeciğim çok güzel bir yazı olmuş.Seni de devrimci aileni de seviyorum.
Beğendim 0 | Beğenmedim 0 | Cevapla
Gönül Mesci
4 saat önce / 12.09.2025Melike'ciğim kalemine sağlık; babanın yaşadıklarını çok güzel ifade etmişsin. Son cümlelerin gününmüzünü vehametini ne güzel anlatmış. Cumhuriyetimize her zamankinden çok sahip çıkmamız lazım ✊
Beğendim 0 | Beğenmedim 0 | Cevapla
Şanver Gür
4 saat önce / 12.09.2025O günlere gittim. Diline yüreğine sağlık olsun.
Beğendim 0 | Beğenmedim 0 | Cevapla