Gomidas: Bir Halkın Sesi, Suskunluğun Çığlığı

" Gomidas Vartabed, bir halkın ruhunu notalara döken, acıyı ve umudu sesle yoğuran bir dervişti. 1869’da Kütahya’da doğan bu Ermeni müzikolog, besteci ve rahip, Anadolu’nun kadim topraklarında filizlenen bir hayatın, trajedinin ve direncin simgesi oldu. Onun hikayesi, bir buçuk milyonun içinden birinin hikayesiydi; 1915’te başlayan tehcirin gölgesinde, Erzurum’a uzanan ölüm yollarında kaybolan bir halkın yankısıydı. Ama Gomidas, sadece bir kurban değildi; o, bir halkın belleğini, sesini ve ruhunu kurtarmaya adanmış bir yaratıcıydı."

Gomidas: Bir Halkın Sesi, Suskunluğun Çığlığı

Gomidas: Bir Halkın Sesi, Suskunluğun Çığlığı

Gomidas Vartabed, bir halkın ruhunu notalara döken, acıyı ve umudu sesle yoğuran bir dervişti. 1869’da Kütahya’da doğan bu Ermeni müzikolog, besteci ve rahip, Anadolu’nun kadim topraklarında filizlenen bir hayatın, trajedinin ve direncin simgesi oldu. Onun hikayesi, bir buçuk milyonun içinden birinin hikayesiydi; 1915’te başlayan tehcirin gölgesinde, Erzurum’a uzanan ölüm yollarında kaybolan bir halkın yankısıydı. Ama Gomidas, sadece bir kurban değildi; o, bir halkın belleğini, sesini ve ruhunu kurtarmaya adanmış bir yaratıcıydı.

Kütahya’nın taş sokaklarında, yetim bir çocuk olarak başladı hayatı. Annesini ve babasını erken yaşta kaybetti, ama müzik, onun yetimliğine yoldaş oldu. Küçük yaşta ilahiler söyleyerek kilise korolarında yer aldı; sesi, sanki Anadolu’nun dağlarından, ovalarından yükselen bir çağlayandı. Etchmiadzin’e, Ermeni Kilisesi’nin merkezine gönderildiğinde, henüz 12 yaşındaydı. Orada, müzik onun ruhunun dili oldu. Geleneksel Ermeni ezgilerini, köylerden, tarlalardan, düğünlerden ve ağıtlardan topladı. Her bir nota, bir halkın tarihine, sevincine, kederine açılan bir pencereydi. Gomidas, bu ezgileri sadece toplamakla yetinmedi; onları bir sanatçı titizliğiyle işledi, armonize etti, geleceğe taşıdı.

Onun yaratıcılığı, bir halkın kimliğini koruma çabasının ta kendisiydi. Anadolu’nun köylerinde, Ermeni köylülerinin dudaklarından dökülen ezgileri notalara dökerken, sadece müzik yapmıyordu; bir kültürü, bir geçmişi, bir varoluşu kurtarıyordu. Gomidas, bir besteci olmanın ötesine geçti; o, bir halkın hafızasını arşivleyen bir tarihçi, bir şair, bir filozof oldu. Yazdığı her nota, söylediği her şarkı, bir halkın varlığına tanıklık ediyordu. “Krunk” gibi parçaları, sadece bir melodi değil, bir yitip gitme korkusunun, bir sürgün acısının, bir vatan özleminin sesiydi.

1915, Gomidas’ın ve halkının kaderini kıran yıl oldu. Osmanlı’nın tehcir politikasıyla, İstanbul’da gözaltına alındı. Çankırı’ya sürgün edildi; Erzurum’a, ölüme yollanan binlerin gölgesinde, o da ruhen parçalandı. Fiziksel olarak kurtulsa da, zihni ve kalbi o yolda kaldı. İstanbul’a döndüğünde, artık konuşan bir Gomidas yoktu. Suskunluk, onun yeni dili oldu. Paris’te bir akıl hastanesinde, 1935’te hayata veda edene dek, sessizliğiyle haykırdı. Bu suskunluk, sadece bir yenilgi değildi; o, bir halkın acısının, kayboluşunun ve direnişinin sessiz bir çığlığıydı.

Gomidas’ın hayatı, yaratıcılığın ve trajedinin iç içe geçtiği bir destandı. O, bir sanatçı olarak, halkının sesini dünyaya duyurdu; bir insan olarak, o sesin bedelini en ağır şekilde ödedi. Yine de, onun topladığı ezgiler, bestelediği şarkılar, bugün hâlâ yaşıyor. Her notada, her melodide, bir halkın ruhu nefes alıyor. Gomidas, susarak konuşmayı, konuşarak ölmeyi seçti; ama bıraktığı miras, bir buçuk milyonun hikayesinin sonsuza dek yankılanmasını sağladı.

Gomidas'ın müziği üzerine bir video:

 

Yayına hazırlayan mahmut balpetek

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış

İlginizi Çekebilir