Öyle İyi Bir İnsan ki, Görsen Irkçı Demezsin!
Ah, sevgili okurlar, bugün elimize düşen şu bombayı patlatalım mı? “Öyle iyi bir insan ki, görsen Arap demezsin!” Vay be, bu laf sanki bir sihirbazın şapkasından çıkmış tavşan gibi – sevimli görünüyor ama aslında bir numara! Düşünün, biri size “Öyle lezzetli bir pizza ki, görsen İtalyan demezsin” dese, ne yaparsınız? “E, İtalyan değilse ne? Uzaylı mı, yoksa robot mu?” diye sorarsınız herhalde. Ama bu ifade bambaşka bir seviye: Sinsice gizlenmiş bir hakaret, üstüne çikolata sosu dökülmüş gibi. Gelin, bunu bir cerrah titizliğiyle parçalara ayıralım, çünkü bu tür saçmalıklarla baş etmenin tek yolu, onları mizahla yerle bir etmek. Hazır mısınız?
Önce şu lafı masaya yatırıp, bir dedektif gibi inceleyelim. Diyelim ki, bir arkadaşınız yeni bir tanıdığını övüyor: “Muhteşem biri! Yardımsever, komik, dürüst… Öyle iyi ki, görsen Kürt demezsin.” Durun hele, ne demek şimdi bu? Yani Kürt olmak, otomatik olarak “kötü insan paketi” mi geliyor? Sanki Kürtler bir fabrika üretim bandından çıkıyor: “Model: Kötü Tip 2.0, ekstra huysuzluk dahil!” Yok arkadaş, hayat öyle bir IKEA kataloğu değil ki, herkes aynı model olsun. Bu numara, klasik bir ayrımcılık taktiği: Bir grubu toptan damgalayıp, üstüne “iltifat” diye şeker serpmek. Hayal edin, biri size “Öyle yakışıklısın ki, görsen Türk demezsin” dese. Cevabınız? “Teşekkürler, ama ben Türk’üm. Sen beni hologram mı sandın, yoksa James Bond’un sahte kimliği mi?”
Şimdi, bunu abartıp günlük hayata dökelim ki, absürtlüğü bir balon gibi patlasın. Sabah kalkmışsınız, kahvaltıdasınız: “Öyle nefis bir tost ki, görsen ekmek demezsin.” Ne diyeceğim? “Ekmek değilse ne, uzay gemisi mi yoksa sihirli halı mı?” Veya alışverişte: “Öyle ucuz bir tişört ki, görsen Çin malı demezsin.” Aman aman, şimdi Çinlileri mi gömüyoruz? “Hayır, bu sadece jest!” diye savunurlar. Spor salonunda: “Öyle hızlı koşuyor ki, görsen Jamaikalı demezsin.” Vay be, klişelerin kralı! Sanki bütün Jamaikalılar fabrika çıkışlı sprinter, bütün Araplar da… ne? Petrol zengini şeyhler mi, yoksa çöl develeri mi? Bu mantıkla gidersek, ben de derim ki “Öyle aptal bir laf ki, görsen zeka pırıltısı var demezsin” – ama hayır, bu laflar tam bir zeka testi: Düşük puan alanlar için!
Ciddi olalım mı? Yok, devam edelim bu komediye, çünkü mizah olmadan ayrımcılıkla savaşılmaz. Bu lafları edenleri hayal edin: Kendilerini “aydınlanmış” sanıyorlar, göğüslerini kabartıp “Ben ırkçı değilim, sadece gerçekçi!” diyorlar. Gerçekçi mi? Hangi gerçek? Netflix dizilerinden kaptıkları iki üç klişe mi? Bir Arap komşunuz var diyelim – adına Ali koyduk. Ali her gün size hurma ikram ediyor, arabanızı yıkıyor, kedinizi besliyor. Sonra biri atılıyor: “Vay, Ali ne adam! Görsen Arap demezsin.” Ali dönse: “Sağ ol, ama ben Arap’ım. Sen beni süper kahraman mı sandın, yoksa Aladdin’in cin mi?” İşte o an, maske düşer! Cevap verin kahkahayla: “Evet, ben Arap’ım ve efsaneyim. Sen de ayrımcı değilsin, sadece ‘antika’ birisin – dinozor devrinden kalma!” Bu insanlar, sanki bir çizgi film karakteri: Dıştan parlak, içten boş. “Ben herkesi severim, ama…” diye başlarlar, ama o “ama” her şeyi bozar. "Ama"'sız sevgi olmaz mı? Olur, yeter ki üşengeç olmayın!
Neden mi bu laflar hâlâ dolaşıyor? Çünkü ayrımcılık, tembellikten doğar – insanları birey olarak tanımak yerine, toptan fişlemeyi severiz. “Bütün Kürtler böyle”, “Bütün Avrupalılar şöyle”, “Bütün Asyalılar şöyledir”. Oysa hayat bir karnaval partisi: Herkes ayrı bir kostüm, ayrı bir dans. Ben bir kez bir İranlı amcayla tanıştım – adam muazzam! Şiirler okuyor, çay demliyor, fıkralar anlatıyor. “Öyle harika ki…” diye başlayacaktım, ama durdum. Niye “İranlı demezsin” ekleyeyim? O sadece harika bir insan, nokta. Kökeni, rengi, dili fark etmez. Tersini düşünün: “Öyle berbat bir tip ki, görsen Fransız demezsin.” Şimdi mi hakaret oldu? Hayır, aynı zırvalık! Bu, aynadaki yansıma: Kendine dönünce acısını hissedersin. Hollywood’a bakın hele: Araplar hep terörist, Ruslar hep casus, Asyalılar hep matematik dehası. “Öyle akıllı ki, görsen Çinli demezsin” – e, Çinli olmak akıllı olmak mı engelliyor? Hayır, bu filmler bizi zehirliyor, biz de zehri yayıyoruz.
Şimdi, mizahı biraz daha katmerleyelim. Diyelim ki, bir parti veriyorsunuz. Misafir geliyor: “Öyle eğlenceli bir parti ki, görsen Latin demezsin.” Ne? Latinler eğlence fabrikası mı? Veya iş yerinde: “Öyle çalışkan ki, görsen Alman demezsin.” Aman, şimdi Almanları mı robota çevirdik? Bu laflar, bir zincir gibi: Birini söylersen, hepsi peşinden gelir.
Sevgili okurlar, bu saçmalıklarla savaşmak, bir maraton gibi – ama eğlenceli bir maraton, palyaço kostümüyle koşulan! Daha fazla örnek mi? Tamam: Okulda: “Öyle başarılı bir öğrenci ki, görsen Yahudi demezsin.” Vay, klişelerin zirvesi! Veya tatilde: Bu mantıkla, dünya bir etiket dükkanı olur. Oysa gerçek şu: Her insan bir dünya, bir hikaye, bir macera. Bir Kürt’ü, bir Arap’ı, bir Türk’ü etiketsiz sevin – çünkü etiketler yırtılır, insanlar kalır.
Yorumlar (0)