Sevgi Soysal

İşçi Kültür Derneği’ndeki rolü, Soysal’ın toplumsal angajmanının en somut örneklerinden biri. 1970’lerin başında, ANKA Haber Ajansı’nın yanı sıra bu derneğin kuruluşunda aktif görev aldı ve yönetim kurulu üyesi oldu. Dernek, işçilerin kültürel gelişimini desteklemeyi amaçlıyor, eğitim ve sanat etkinlikleri düzenleyerek emekçi sınıfların sesini yükseltmeyi hedefliyordu. Soysal, burada sol ideolojisini pratiğe döktü; eserlerindeki işçi sınıfı temaları, bu deneyimlerden besleniyordu. Örneğin, romanlarında sıradan insanların günlük mücadelelerini merkeze alarak, kapitalist sistemin eleştirisini yaptı. Bu faaliyetler, onun sadece bir edebiyatçı değil, aynı zamanda bir kültürel militan olduğunu gösteriyor.

 Sevgi Soysal

Direnişin ve Yaratıcılığın Simgesi

Sevgi Soysal, Türk edebiyatının en parlak yıldızlarından biri olarak, kısa ama yoğun bir ömre sığdırdığı eserlerle hafızalarımızda yaşamaya devam ediyor. 30 Eylül 1936’da İstanbul’da doğan ve 22 Kasım 1976’da, henüz 40 yaşındayken meme kanseri nedeniyle aramızdan ayrılan Soysal, edebiyatın değerli bir kalemi olmanın ötesinde, feminist bakış açısı, toplumsal eleştirileri ve siyasi duruşuyla da unutulmaz bir figür haline geldi. Bugün, ölümünün 49. yıl dönümünde, onu anmak için kaleme aldığımız bu yazı, onun hayatını, eserlerini ve mirasını kısaca ele alacak. Soysal, sadece bir yazar değil; aynı zamanda İşçi Kültür Derneği’nin kurucusu ve yönetim kurulu üyesi olarak, emekçi sınıfların kültürel mücadelesine de katkı sunmuş bir entelektüel bir militandı. Onun öyküsü, Türkiye’nin çalkantılı dönemlerinde direnişin ve yaratıcılığın simgesi.

Sevgi Soysal’ın hayatı, çok kültürlü bir ailenin çocuğu olarak başladı. Selanik göçmeni mimar-bürokrat babası Mithat Yenen ve Alman kökenli annesi Aliye Yenen’in altı çocuğundan üçüncüsüydü. Çocukluğu Ankara’nın Yenişehir semtinde geçti; bu mekanlar, ilerleyen yıllarda eserlerine ilham kaynağı oldu. Ankara Kız Lisesi’nden mezun olduktan sonra Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü’ne girdi, ancak evliliği nedeniyle eğitimini tamamlayamadı. Almanya’da tiyatro eğitimi aldığı dönem, onun sanatsal ufkunu genişletti.

Soysal’ın kariyeri, edebiyatın yanı sıra gazetecilik ve radyo programcılığıyla şekillendi. TRT’de program uzmanı olarak çalıştı, Yön, Akşam, Politika gibi dergi ve gazetelerde yazıları yayımlandı. Ancak onun hayatı, 12 Mart 1971 askeri müdahalesiyle dramatik bir dönemeç aldı. Sol görüşlü duruşu nedeniyle tutuklandı ve Mamak Askeri Cezaevi’nde sekiz ay hapis yattı. Bu deneyim, eserlerine yansıdı; özellikle anı kitabı Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu (1976), cezaevi koşullarını ve kadın mahkumların mücadelesini çarpıcı bir dille anlattı. Soysal, siyasi baskılara rağmen kalemini susturmadı; eserlerinde toplumsal adaletsizlikleri, cinsiyet eşitsizliğini ve bürokratik yozlaşmayı eleştirdi.

İşçi Kültür Derneği’ndeki rolü, Soysal’ın toplumsal angajmanının en somut örneklerinden biri. 1970’lerin başında, ANKA Haber Ajansı’nın yanı sıra bu derneğin kuruluşunda aktif görev aldı ve yönetim kurulu üyesi oldu. Dernek, işçilerin kültürel gelişimini desteklemeyi amaçlıyor, eğitim ve sanat etkinlikleri düzenleyerek emekçi sınıfların sesini yükseltmeyi hedefliyordu. Soysal, burada sol ideolojisini pratiğe döktü; eserlerindeki işçi sınıfı temaları, bu deneyimlerden besleniyordu. Örneğin, romanlarında sıradan insanların günlük mücadelelerini merkeze alarak, kapitalist sistemin eleştirisini yaptı. Bu faaliyetler, onun sadece bir edebiyatçı değil, aynı zamanda bir kültürel militan olduğunu gösteriyor.

Eserleri, Soysal’ın edebi mirasının temel taşları. İlk kitabı Tante Rosa (1968), otobiyografik unsurlar taşıyan öykülerden oluşuyor ve kadınların toplumsal rollerini sorguluyor. Yürümek (1970) romanı, cinsellik ve özgürlük temaları nedeniyle yasaklandı, ancak feminist edebiyatın öncülerinden sayıldı. En bilinen eseri Yenişehir’de Bir Öğle Vakti (1973), Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazandı; bu roman, Ankara’nın bir öğle vaktinde kesişen hayatları üzerinden Türkiye’nin sosyal yapısını inceliyor. Şafak (1975), sürgün ve siyasi baskı dönemlerini anlatırken, Barış Gazetesi (1980, ölümünden sonra) gazetecilik deneyimlerini yansıtıyor. Çevirileri de unutulmamalı: Bertolt Brecht ve Max Frisch gibi yazarların eserlerini Türkçeye kazandırdı. Soysal’ın dili, ironik ve keskin; eserleri, okuyucuyu düşündürmekle kalmıyor, harekete geçiriyor.

Ölümü, Türk edebiyatı için büyük bir kayıp oldu. 1975’te meme kanseri teşhisi konan Soysal, Londra’da tedavi gördü ancak 22 Kasım 1976’da İstanbul’da hayata veda etti. Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi. Ölümünden sonra, Ankara’daki evi Tante Rosa adlı bir kafeye dönüştürüldü ve Taksim’de Sevgi Soysal Kütüphanesi açıldı. Mirası, bugün hala canlı: Feminist yazarlar ve sol entelektüeller için ilham kaynağı. Eserleri, toplumsal cinsiyet rollerini sorgulayan, baskılara karşı direnişi vurgulayan bir manifesto niteliğinde.

Sevgi Soysal’ı anmak, sadece geçmişi yad etmek değil; onun mücadelesini günümüze taşımak demek. 49 yıl sonra bile, “Hayatı sevdim. İnsanları sevdim. Ama yenildim…” diyen bu dirençli kadın, yenilgiyi kabul etmeyen bir ruhla yaşıyor. Onun kalemi, edebiyatın gücüyle toplumsal değişimi hatırlatıyor. Aramızdan ayrılışının yıldönümünde, Soysal’a minnetle…

Yazar Nur Akalın

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış