Barış akademisyenleriyle barış!

Bugün 1 Eylül! Türkiye’de “Dünya Barış Günü” olarak kutlanıyor. Bugün “barış” çok konuşulacak. Bugün akademisyen ve yazar Aziz Çelik, BirGün gazetesinde, hukuksuz biçimde akademiden uzaklaştırılan "Barış Akademisyenlerini yazdı: "Barış akademisyenlerinin hukuksuz ihraçları 9’uncu yılında. AYM ve mahkeme kararlarına rağmen işe iade edilmiyorlar. Barışın konuşulduğu bugünlerde atılabilecek en kolay ve hızlı adımlardan biri onlarla barışılmasıdır."

Barış akademisyenleriyle barış!

Bugün 1 Eylül! Türkiye’de “Dünya Barış Günü” olarak kutlanıyor. Bugün “barış” çok konuşulacak. 1 Eylül’ün günümüzde ironik bir yönü de var. Dokuz yıl önce, 1 Eylül 2016’da 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile barış akademisyenleri kıyımı başladı. Bir barış gününde, aralarında dostlarımın, meslektaşlarımın ve hocalarımın da olduğu akademisyenler hukuksuz işlemlerle üniversiteden atılmaya başlandı. İhraçlar çok sayıda KHK ile devam etti ve “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriyi imzalayan 406 akademisyen ihraç edildi. İşsiz ve gelirsiz kaldılar, "sivil ölüme" mahkûm edilerek büyük eziyetler çektiler. Dokuz yıl önce başlayan bu hukuksuzluk, ironik bir biçimde, barışın en yoğun olarak konuşulduğu bugünlerde de devam ediyor. Barış akademisyenleri barış konuşulurken de bedel ödüyor.

BARIŞI BEKLERKEN...

Bilindiği gibi, Ekim 2024’te, Cumhur İttifakı ortağı MHP liderinin girişimiyle yeni bir barış ve çözüm süreci başlatıldı. Taraflar değişik adlar verse de beklentileri ve hesapları farklı olsa da bu sürecin bir barış ve çözüm süreci olduğuna şüphe yok. Çatışmaların sona ermesi, silah bırakılması ve örgütün fesih kararı gibi çeşitli aşamalardan sonra şimdi de konu TBMM’de bir komisyonda ele alınıyor. Bütün tartışma ve belirsizliklerden bağımsız olarak, barış iyidir. Barışın konuşulması iyidir. Bu bir yıl içinde gerçekten de inanılmaz sözler söylendi ve açıklamalar yapıldı. Taşıdığı belirsizlikler, içerdiği fay hatları ve muhatapların farklı siyasi hesapları bir yana, memleketin çatışmasız, şiddetsiz ve terörsüz bir barış dönemine girme ihtimali başlı başına büyük bir gelişmedir. Yarım yüzyıldır devam eden ve on binlerce insanın ölümüne, büyük acılara ve yıkımlara yol açan çatışma döneminin bitirilmesi yönünde adımlar atılması tarihi öneme sahiptir. Çatışmanın ve şiddetin yerini müzakere ve konuşmaya bırakması tek başına hayati önemdedir. Barış yönünde atılan her adım, çatışmaların, şiddetin ve terörün sona ermesine dönük her süreç kıymetlidir. Elbette sürecin devamını sağlamak büyük bir sorumluluk gerektiriyor. Elbette çatışan tarafların barış iradesi esastır. Barış iradesini doğal olarak çatışmanın tarafları ortaya koyacaktır. Müzakere de öncelikle bunlar arasında olacaktır. Ancak süreç toplumun tümünü ilgilendirdiği için geniş bir toplumsal mutabakat ve diyalogla ele alınması ve kalıcılaştırılması gerekiyor. O ünlü Latin deyişinde olduğu gibi, “Barış istiyorsanız adalet ekin!” Kalıcı bir barış, hukukla ve demokrasiyle mümkündür. Pax Romana ve Pax Americana (yani zoraki barış) zihniyetiyle barışın inşası mümkün değil. Bu zihniyetin bedelini Ortadoğu halkları uzun zamandır ödüyor. Umut edelim ki barış talebinin toplumsallaşmasıyla süreç, hukukla, adaletle ve demokrasiyle sonuçlansın. Barış için atılması gereken onca adım, alınması gereken onca yol var. Ama bunlardan en kolayı barış akademisyenleriyle “barışılması” olsa gerek. Kamu vicdanı ve hukuk açısından en hızlı çözülebilecek sorunlardan biri budur. Haklarında Anayasa Mahkemesi (AYM) hak ihlali kararı vermiş, hepsi ceza mahkemelerinde beraat etmiş ama ne hikmetse ucube OHAL Komisyonu bu yargı kararlarını dikkate almamış. Şimdi de idari yargı labirentlerinde siyasi iradenin işareti bekleniyor.

9 YILLIK HUKUKSUZLUK

Gelin meseleyi bir kez daha hatırlayalım. Bilindiği gibi, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL kapsamında çok sayıda KHK çıkarıldı. Bu KHK’ler ile 125 bin 678 kamu görevlisinin ihracı başta olmak üzere 131 bin 922 idari işlem gerçekleştirildi. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından KHK yoluyla yapılan çok sayıda hukuksuz ve keyfi işlem var. Darbeye kalkışan terör örgütünün siyasi hamileri ve müttefikleri herhangi bir adli işleme tabi olmazken, on binlerce kamu çalışanı darbeyle bağlantıları olmadıkları halde "iltisak" veya "irtibat" gibi bahanelerle ihraç edildi ve cezalandırıldı. Haklarında darbeye karıştıklarına dair cezai karar olmayan ve ihraç edilen kamu görevlilerinin işlerine iadesi gerekir. Darbeciler adil bir yargılamayla mutlaka cezalandırılmalı ancak darbenin ardından yapılan hukuksuz ve keyfi işlemlerin sonuçları hızla ortadan kaldırılmalıdır. İhraçlar büyük ölçüde darbe gerekçesiyle yapılmasına rağmen, darbe teşebbüsü ile ilgisi olmayan ve 11 Ocak 2016’da "Bu Suça Ortak Olmayacağız" başlıklı bir bildiriyi imzalayan akademisyenler de üniversiteden ihraç edildi. Bu ihraçlara ilgili üniversitelerin rektörlükleri tarafından karar verildi. Çoğu üniversite yönetimi YÖK’e ihraç listelerini sundu. Bazı üniversiteler ise YÖK’e ihraç listesi sunmadı. Utanç vericidir ama 109 üniversitenin sadece 11’i (5’i kamu ve 6’sı vakıf) bünyelerindeki imzacıların isimlerini YÖK’e yollamadı ve böylelikle bu imzacılar ihraç edilmekten kurtuldu. En hızlı hareket eden ihbarcı ve ihraççı rektörler çeşitli biçimlerde ödüllendirildi: Yeniden atandı, danışman oldu, milletvekili oldu ama akademi tarihine utançla yazıldılar. İhraçları takiben bildiriyi imzalayan 822 akademisyen hakkında ceza davaları açıldı. Bu davalarda verilen bazı cezalar nedeniyle konu, bireysel başvuru yoluyla AYM’ye taşındı. AYM, 2018/17635 sayılı başvuruyu 26 Temmuz 2019 tarihinde karara bağladı ve karar, 19 Eylül 2019 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak kesinleşti. AYM, bildiriyi imzalayanlara verilen cezaların hak ihlali olduğuna ve yeniden yargılama yapılarak hak ihlalinin ortadan kaldırılmasına hükmetti.

BERAAT ETTİLER

AYM kararını takiben çeşitli ceza mahkemeleri, "Bu Suça Ortak Olmayacağız" başlıklı bildiriye imza atan ve haklarında ceza davası açılan tüm akademisyenlerin beraatine karar verdi. Ceza mahkemelerinin kararlarında, "Terör örgütü propagandası yapmak suçundan cezalandırılmaları istemiyle mahkememizce kamu davası açılmış ise de sanığın üzerine yüklenen suçun yasal unsurlarının oluşmadığı, bu haliyle sanık için yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğu anlaşıldığından sanığın beraatine karar verilmiştir" hükmü yer aldı. Bu kararlarla birlikte ihraç kararlarının hukuksuzluğu tescillenmiş oldu. Yapılması gereken, barış bildirisi kapsamında ihraç edilenlerin üniversitelere dönmesi ve haklarının iadesiydi. Ancak öyle olmadı. Barış akademisyenlerinin, "terör örgütünün filanca yöneticisinden talimat alarak bildiri yayımladıkları" iddia edilmişti. Şimdi o örgütün yöneticisine muktedir siyaset katında "kurucu önder" deniyor. İddianamelerde akademisyenlere talimat verdiği iddia edilen örgüt yöneticisi ise silah bırakma töreninde en önde yer aldı. Artık bu saçmalığa bir son verme zamanı geldi. Barış akademisyenleri hakkındaki saçma suçlamalar sadece hukuken değil, siyaseten de çöp olmuştur. Gerek AYM ve gerekse ceza mahkemelerinde verilen beraat kararlarına rağmen, keyfi ve hukuksuz bir mekanizma olan Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu, imzacıların tüm başvurularını reddetti. Komisyonun ret kararlarında Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali ve ceza mahkemelerinin beraat kararları dikkate bile alınmadı. Bu durum, ne kadar pervasız davranıldığını gösteriyor!

Oysa Anayasa’nın 153. maddesine göre AYM kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez. Ancak bu açık Anayasal hükümlere rağmen idari nitelikli bir organ olan OHAL Komisyonu, AYM ve ceza mahkemelerinin kararlarını yok sayarak bildiğini okudu.

Göreve iade talepleri Komisyon kabul edilmeyen akademisyenlerin idari yargı sürecinde de hukuksuzluklar devam ediyor. İdare mahkemelerinin önemli bir bölümü AYM tarafından verilen hak ihlali ve ceza mahkemeleri tarafından verilen beraat kararlarını dikkate almadan hukuksuz ve çelişkili kararlar vererek adeta Anayasal düzene ve Anayasa’ya meydan okuyor.

LÜTUF DEĞİL HUKUK!

İdari mahkemeleri bildiriye imza atmanın yanı sıra, daha önce beraat ve takipsizlikle sonuçlanmış eski tarihli soruşturma ve davalara konu olan olaylar, tümü ifade ve örgütlenme özgürlüğü kapsamına giren sosyal medya paylaşımları ya da yasaya uygun olarak kurulmuş ve faaliyet yürüten bir derneğe üyelik gerekçe gösterilerek veya ihraç edildikleri sırada ileri sürülmemiş olan gerekçelerle ret kararı verebiliyor. İdare mahkemelerinin iade kararı verdiği davalarda ise bu kez Bölge İdare Mahkemeleri (istinaf) iade kararlarını bozuyor. İdare ve bölge idare mahkemeleri tarafından iade kararlarının verildiği bazı durumlarda ise bu kez bazı üniversiteler tümüyle keyfi ve hukuksuz biçimde mahkeme kararlarını uygulamayı reddediyor. Bölge idare mahkemeleri çelişkili ve birbiriyle tutarsız kararlar vermekte ısrar ediyor. Bazı mahkemeler, iade kararıyla birlikte üniversitedeki görevine başlamış akademik ve idari personel lehine verilmiş yargı kararlarını bozarak ikinci kez ihraç edilmelerine yol açıyor. Haksızlıklar katlanarak büyüyor. Davaların bir bölümü istinaf, bir bölümü ise Danıştay’da bekletiliyor.

İhraçlar nedeniyle yaşanan hukuksuzluk sadece ifade özgürlüğü ile sınırlı değil. Kesinleşmiş yargı kararlarına rağmen idare mahkemelerinin veya bazı üniversite yönetimlerinin keyfi kararlarıyla mesleklerine dönüşü engellenen akademisyenlerin çalışma ve sosyal güvenlik hakları ile bilimsel faaliyet hakları ve çeşitli özlük hakları çiğnenmeye devam ediyor. İfade özgürlüğü ihlali yanında çok sayıda sosyal hakkın da ihlali anlamına gelen akademik ihraçlarla ilgili iade başvurularında idari yargının AYM ve ceza mahkemesi kararlarını dikkate alarak göreve iade kararı vermesi ve üniversitelerin de yargı kararlarına derhal uyması gerekirdi. Ancak ülkemizde yargının bağımsızlığı ve üniversitenin özerkliği uzun süredir ortadan kalktığı için ne mahkemelerin ne de üniversitenin bu konuda cesur adımlar atması mümkün değil.

O nedenle barış sürecinde acil yapılması gerekenlerden biri, barış akademisyenlerinin işlerine dönmesini sağlayacak yasal bir düzenlemedir. Zaten beraat ettiler, zaten hak ihlali kararı var. Lütuf değil, yargı kararlarının uygulanması yetecek. Barış akademisyenlerine ilişkin hukuksuz ihraç kararları bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmalı ve hakları eksiksiz iade edilmelidir. Sürecin ilk adımı barış akademisyenleriyle “barışılması” olabilir. Barış akademisyenleriyle “barışılması” ve 9 yıllık hukuksuzluğun sona ermesi, barış akademisyenlerinin üniversiteye iadesi, sürecin sağlıklı ilerlemesi ve kalıcılaşması için bir turnusol kâğıdı olacaktır. Dokuz yıldır süren barış akademisyenleri zulmü sona ermelidir. Barış sürecinde en hızlı ve kolay adımlardan biri budur.

Kaynak ve Teşekkürler: BirGün gazetesi ve Aziz Çelik

Yazar aziz çelik

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış