Ya Özgürlük ve Eşitlik Ya da Yok Oluş

"Özgürlük ve eşitlik, insanlık tarihinin en temel mücadele alanlarıdır. Ancak kapitalist sistemin eşitsizlikleri ve sömürüsü altında bu kavramlar, sıklıkla birer yanılsama ya da ulaşılamaz idealler olarak kalmıştır. Marksist perspektif, özgürlük ve eşitlik mücadelesini sınıfsal çelişkiler ve üretim ilişkileri üzerinden ele alır ve bu ideallerin ancak kapitalizmin aşılmasıyla mümkün olacağını savunur. “Ya özgürlük ve eşitlik ya da yok oluş” ifadesi, insanlığın karşı karşıya olduğu tarihsel seçimi çarpıcı bir şekilde özetler. Bu yazıda, Marksist bakış açısıyla bu seçimi irdeleyecek ve özgürlük ile eşitliğin neden yalnızca sosyalist bir dönüşümle mümkün olduğunu tartışacağız"

Ya Özgürlük ve Eşitlik Ya da Yok Oluş

Özgürlük ve eşitlik, insanlık tarihinin en temel mücadele alanlarıdır. Ancak kapitalist sistemin eşitsizlikleri ve sömürüsü altında bu kavramlar, sıklıkla birer yanılsama ya da ulaşılamaz idealler olarak kalmıştır. Marksist perspektif, özgürlük ve eşitlik mücadelesini sınıfsal çelişkiler ve üretim ilişkileri üzerinden ele alır ve bu ideallerin ancak kapitalizmin aşılmasıyla mümkün olacağını savunur. “Ya özgürlük ve eşitlik ya da yok oluş” ifadesi, insanlığın karşı karşıya olduğu tarihsel seçimi çarpıcı bir şekilde özetler. Bu yazıda, Marksist bakış açısıyla bu seçimi irdeleyecek ve özgürlük ile eşitliğin neden yalnızca sosyalist bir dönüşümle mümkün olduğunu tartışacağız

Marksizm ve Özgürlük Kavramı

Marksist düşüncede özgürlük, bireyin kendi yaşam koşullarını kontrol edebilmesi ve potansiyelini gerçekleştirebilmesi anlamına gelir. Ancak Karl Marx ve Friedrich Engels’in eserlerinde açıkça belirtildiği üzere, kapitalist toplumda özgürlük büyük ölçüde bir yanılsamadır. Kapitalizm, işçi sınıfını ücretli emeğe mahkûm ederek onların zamanını ve emeğini sermaye birikiminin hizmetine sunar. Marx, Kapital’de, işçinin “özgürlüğünün” aslında emeğini patronuna satma “özgürlüğü” olduğunu vurgular. Bu biçimsel özgürlük, gerçek anlamda özgürlükten uzaktır, çünkü işçi hayatta kalmak için çalışmak zorundadır.

Marksist perspektife göre gerçek özgürlük, üretim araçlarının özel mülkiyetinin kaldırılması ve ortak mülkiyete dayalı bir toplumun kurulmasıyla mümkündür. Bu, işçilerin emeklerinin ürünlerine yabancılaşmasını sona erdirir ve toplumu, sermayenin değil, insan ihtiyaçlarının yönlendirdiği bir yapıya kavuşturur. Özgürlük, bu bağlamda yalnızca bireysel değil, kolektif bir kavramdır; çünkü bireyin özgürlüğü, toplumun tüm üyelerinin özgürlüğüne bağlıdır.

Eşitlik ve Sınıf Mücadelesi

Marksist perspektifte eşitlik, burjuva ideolojisinin sunduğu “fırsat eşitliği” gibi soyut bir kavramdan çok daha derindir. Kapitalizm, sınıfsal eşitsizlikler üzerine kuruludur; burjuvazi, üretim araçlarını elinde tutarak proletaryayı sömürür. Bu eşitsizlik yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda sosyal, politik ve kültürel alanlarda da kendini gösterir. Marx ve Engels, Komünist Manifesto’da, sınıf mücadelesinin tarihsel olarak tüm toplumsal değişimlerin motoru olduğunu belirtir. Gerçek eşitlik, ancak bu sınıfsal çelişkilerin çözülmesiyle, yani sosyalist bir toplumda mümkün olabilir.

Kapitalist toplumda eşitlik, genellikle yasal ya da biçimsel düzeyde sunulur. Ancak bu biçimsel eşitlik, maddi eşitsizliklerin üzerini örter. Örneğin, herkesin “eğitim hakkı” olduğu söylense de, yoksul bir işçi ailesinin çocuğu, burjuva bir ailenin çocuğuyla aynı eğitim olanaklarına erişemez. Marksist bakış, bu tür eşitsizliklerin kapitalist üretim ilişkilerinin bir sonucu olduğunu ve sistemin doğasından kaynaklandığını savunur. Gerçek eşitlik, üretim araçlarının toplumsallaştırılması ve emeğin ortaklaşa yönetilmesiyle sağlanabilir.

Yok Oluş Tehdidi: Kapitalizmin Krizi

“Ya özgürlük ve eşitlik ya da yok oluş” ifadesi, insanlığın karşı karşıya olduğu varoluşsal krizi açıkça ortaya koyar. Kapitalizm, yalnızca sınıfsal eşitsizlikler yaratmakla kalmaz, aynı zamanda ekolojik yıkım, savaşlar ve toplumsal çöküş gibi insanlığı tehdit eden krizler üretir. Marx, kapitalizmin iç çelişkilerinin onu kaçınılmaz olarak krize sürükleyeceğini öngörmüştü. Bugün iklim değişikliği, kaynak tükenmesi ve küresel eşitsizlikler, bu öngörünün doğruluğunu kanıtlamaktadır.

Kapitalizmin kâr odaklı yapısı, çevreyi tahrip eder ve insan emeğini sömürürken, aynı zamanda savaşlar ve emperyalist politikalar yoluyla insanlığı yok oluşun eşiğine getirir. Marksist bakış, bu yok oluş tehdidinin sistemin iç dinamiklerinden kaynaklandığını ve reformlarla değil, ancak köklü bir dönüşümle aşılabileceğini savunur. Sosyalizm, üretim araçlarının ortak mülkiyeti ve planlı bir ekonomiyle, hem ekolojik dengeyi hem de toplumsal eşitliği sağlayabilir.

Özgürlük ve Eşitlik İçin Mücadele  

Marksist perspektif, özgürlük ve eşitlik mücadelesinin işçi sınıfının tarihsel rolüyle bağlantılı olduğunu vurgular. Proletarya, kapitalizmin sömürü mekanizmalarını ortadan kaldırarak yalnızca kendisini değil, tüm insanlığı özgürleştirebilir. Bu mücadele, kendiliğinden değil, bilinçli ve örgütlü bir şekilde yürütülmelidir. Sendikalar, işçi partileri ve diğer kolektif yapılar, bu mücadelenin araçlarıdır.

Marksizm, özgürlük ve eşitlik mücadelesinin yalnızca ekonomik boyutla sınırlı olmadığını da belirtir. Cinsiyet, ırk ve diğer toplumsal eşitsizlikler, kapitalizmin sınıfsal yapısıyla iç içe geçmiştir. Bu nedenle sosyalist mücadele, tüm ezilen grupların kurtuluşunu hedeflemelidir. Örneğin, kadınların özgürlüğü, patriyarkal yapıların ve kapitalist sömürünün aynı anda ortadan kaldırılmasıyla mümkündür. Cinsiyetçilik ve ırkçılığa karşı mücadele, anti-kapitalist sınıf savaşından bağımsız düşünülemez.

Sosyalizm ya da Barbarlık: Günümüzün Gerçeği

Rosa Luxemburg’un ünlü ifadesi, insanlığın “sosyalizm ya da barbarlık” arasında bir seçimle karşı karşıya olduğunu belirtir. Ancak aradan geçen bir asırda, kapitalizmin ekolojik yıkımı ve toplumsal eşitsizlikleri, insanlığı barbarlıktan da öte, yok oluşun eşiğine getirmiştir. Bu nedenle, “ya sosyalizm ya da yok oluş” ifadesi, günümüzün tarihsel zorunluluğunu daha iyi özetler. Kapitalizmin yıkıcı doğası, iklim değişikliği, savaşlar ve küresel eşitsizlikler gibi sorunlarla insanlığın geleceğini tehdit etmektedir. Kapitalizmden kurtulmadan insanlığın geleceğini kurtarmak mümkün değildir.

Sonuç

Ya özgürlük ve eşitlik ya da yok oluş” ifadesi, yalnızca bir slogan değil, insanlığın karşı karşıya olduğu tarihsel bir zorunluluktur. Özgürlük ve eşitlik için mücadele, işçi sınıfının ve tüm ezilenlerin ortak mücadelesidir. Bu mücadele, bilinçli, örgütlü ve kararlı bir şekilde yürütülmelidir. Ancak bu yolla, insanlık barbarlığın ve yok oluşun eşiğinden dönerek, özgür ve eşit bir gelecek kurabilir. Başka türlüsü yok oluşa koşar adım yürümektir.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış