Babamız Osman Aydeniz’in anısına saygıyla…
Bu bir sevgi öyküsüdür. Ve bu öykünün binbir türlü hallerinden birisinin baş kahramanı babalarımızdır.
1934’ün bir bahar gününde, muhtemelen 3 Nisan’da başlayan bir yaşam. Babamın deyişi ile aslında 1935 ama bazı nedenlerle 34 olarak yazılan doğum yılı. Sekiz çocuklu bir ailenin çok genç yaşta ölen iki kızından sonra altı kardeşle devam edilen bir hayat yolu.
Datçalı günlerden Antalya-Aksu’ya uzanan bir yaşam
Aileye çalışkanlığı ile çok yardımcı olan bir evlat, dördüncü çocuk. Köydeki ilkokul yıllarından sonra Aksu Köy Enstütüsü ile süren öğrenim yaşamı ve yazları yine köyde çalışarak geçen çocukluk ve gençlik yılları. Ailenin okuyan tek çocuğu. Yürüyerek Datça’ya gidişleri oradan vapurla günlerce süren maceralı Antalya yolculukları benim çocukluk zihnimde yer alan güzel ve masalsı anılar. Datça’dan bir grup arkadaşın orada başlayan sıkı ilişkilerinin bir ömre yayılan dostluğa dönüşmesi ve benim o dostların her yıl birbirlerine ziyaretleriyle geçen çocukluğum.
Hanili, Çınarlı görev yılları, Diyarbakırlı günler
Türkiye’nin Güneydoğusu, mesleğe başlangıç yirmili yaşlarda, yüzlerce öğrenci yetiştirme ve onların gönüllerinde taht kurmaya atılan ilk adımlar.
Bir masal tadında evlilik günleri, Türkiye’nin en güney noktasından Datça’dan, Siverekli bir kadınla, annemle tüm bölgesel farklara, tüm kültürel değişkenliklere karşın 67 yıl sevgide saygıda birleşme günleri, yılları.
Bitmeyen mücadele, umuttan vazgeçmeyiş
Köy Enstitülü olmanın gururunu bir ömür yaşayan babamın orada şekillenen devrimci kişiliği, mesleğin ilk yıllarında başlayan sendikal mücadele. Önce TÖS-Türkiye Öğretmenler Sendikası sonra TÖB-DER ardından CHP, SODEP’in kuruluşu ile dolu dolu geçen yıllar; köyler, kentler, saha çalışmaları, dağıtılan bildiriler, afişlemeler, öğretmenlikle bir arada yürüyen kesintisiz mücadele.12 Eylül karanlığında İzmir Birinci Şubeye götürülüş ve ben kendimi bildim bileli eve hiç aksatmadan giren Cumhuriyet gazetesi, ölümünden birkaç ay öncesine kadar süren okuma aşkı. Setler halinde alınan ve 2-3 günde bir bitirilen kitaplar, kitaplar…. ve özel günlerde babama hiç zorlanmadan hediye seçişim çünkü mutlaka okumak istediği, aklına koyduğu, gözüne kestirdiği bir kitap ya da kitapların oluşu.. Tüm bu mücadelenin arasında iyi bir eş, iyi bir baba, iyi bir dede, her şeyden önce iyi bir insan. Evde her işin birlikte kotarılacağını öğrendiğimiz eşit bir yaşam, kolektif bilinç.
Sen benim kahramanımdın
Ailenin her bireyinin ayrı bir kortejde yürüdüğü mitingler ve dönüş yolunda vapurda içilen sıcacık çayların tadında birleştiğimiz eylem günleri... Bir baba, bir anne örnek olarak ne kadar yönlendirebilirse çocuğunu bizim o süzgeçten geçişimiz.
“Sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü kör oldum.” diyor ya Cemal Süreya ben sen ölünce kahramanımı yitirdim ki çok şanslıydım, gerçi sen beni-bizi çok geç terk ettin.
Küçücüktüm, büyüdüm ve seni hep çok sevdim
Çocukluğumun Menemen günlerine döndüğümde beni şekillendiren babalı bir anı, hiç unutamadığım: Menemen, Çingene mahallesi, hiç bilmediğim ayrımlarla çocukların yoldan geçen kadınlara ‘Çingen’ diye bağırıp dalga geçmeleri, kaçmaları. Onlara özenip Çingene diye bağırışım ve arkamı döndüğümde okuluna giden babamı görüşüm ve eğilip gözlerime bakarak ‘neden?’ diye soruşu ve insanlar arasında hiçbir fark olmadığını bana anlatışı.. Benim dokuz yaş çocuk utancım, yerin dibine mi girmiştim acaba ve son olduğunu düşündüğüm ayrımcılığım.
Sendika ve parti yaşamımda bana sürekli destek olan, deneyimi ve fikirleriyle yollar açan; Türk-Kürt-Ermeni, Alevi-Sünni, çocuk-genç-yaşlı vs ayırmadan herkesle dost olunabileceğini, bir şeyler paylaşılabileceğini gösteren babam. Deniz kenarında bir biranın tadı, iki dost sohbetiyle hiç vazgeçilmeyen vefa dolu ilişkiler. İnsana, doğaya, hayvana duyulan sınırsız sevgi ve sahiplenme. Emeklilik sürecinde yetiştirilen onlarca zeytin-badem ağacı. Bugün acımasızca kesilen tüm ağaçlara inatmışçasına. Son ana kadar yaşamı sevmeyi ve umudun hiç yitirilmeyeceğini, mücadelenin sonsuz olduğunu yaşatan babam..
Ölüm başucunda, sevgi kuşun kanadında
Öyleyse “Ölüm göğün yüzünde
Ölüm yerin dibinde
Ölüm soluk alışında
Ölüm başucunda”ysa sevgiyi kuşun kanadından alıp başucumuza getirdiğin için minnetle sana ve senin nezdinde kaybettiğimiz tüm değerlerimize gelsin bu yazı.
Yorumlar (6)
Gökhan Sağır
18 saat önce / 25.09.2025Datça' ilk geldiğimde. Mesudiye ile tanıştım. Osman abimle çok iyi bir ilişkimiz oldu. Ama hiç unutamadigim okumak için Datça' dan başlayan yolculuklarını ağlayarak dinlemiştim O azim ve kararlılığı yeni nedilde göremediğim için de çok üzülüyorum. Işıklarda uyusun. Onunda anca senin gibi bir değerli kızı olabilirdi. Ne kadar yakışmış Baba ve kızı
Beğendim 2 | Beğenmedim 0 | Cevapla
necat aydeniz
1 gün önce / 24.09.2025Yüreğinden kopan koca bir duygunun kağıt üzerine aktarılışı, samimi, yalın.
Beğendim 1 | Beğenmedim 0 | Cevapla
Solmaz Sarı
1 gün önce / 24.09.2025Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun ???? ne güzel sizin gibi değerli çocuklar yetiştirmiş ????yüreğine sağlık ne güzel anlatmışsın anısına saygıyla ????
Beğendim 2 | Beğenmedim 0 | Cevapla
Şehnaz Öner
1 gün önce / 24.09.2025Bir gün kitap halinde okumak isterdim ????
Beğendim 2 | Beğenmedim 0 | Cevapla
Semra Subaşı
1 gün önce / 24.09.2025Ağlamak uzun zamandır bu kadar iyi hissettirmemişti beni. Yazı müthiş .Osman amcayı gördüm tabii ki bir kaç kez ama daha uzun tanıyıp sohpet edebilseymişim keşke. Yüreğine kalemine sağlık .
Beğendim 2 | Beğenmedim 0 | Cevapla
Melike
1 gün önce / 24.09.2025Ne mutlu filiz ablam aynı yollardan yürümüş babaların çocukları olmak. osman amcam nur içinde yatsın. Işığı hala seni beni bizi tüm insanlığı aydınlatıyor.
Beğendim 8 | Beğenmedim 0 | Cevapla