Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok !

Tamda bu noktada Emperyalist güçlerin, HTŞ gibi grupları neden iktidarda tutuyor olduğu daha sarih bir biçimde anlaşır oluyor. Bu toplumsal rıza üretmemiş çeteler. Halkın geniş kesimlerinden destek almadan, sadece askeri güç ve dış destekle ayakta kalıyorlar. Peki, neden iktidarda tutuluyorlar? Cevap, kolonyalist güçlerin çıkarlarında gizli. Bu güçler, hem Suriye’nin çöküşünü uzatarak sömürü fırsatlarını çoğaltıyor, hem de yeniden inşa sürecinde ülkeyi kontrol altında tutuyor.

Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok !

Suriye’nin Yeniden İnşası, Başka Bahara mı Kaldı?

Suriye, on yılı aşkın bir süredir iç savaşın pençesinde debelenen bir ülke. Yıkılan şehirler, yerinden edilen milyonlar, ekonominin çöküşü ve toplumsal dokunun parçalanması… Tüm bunlar, Suriye’nin yeniden inşasını acil bir mesele haline getiriyor. Ancak, son gelişmeler ışığında sormak gerekiyor: Bu yeniden inşa gerçekten mümkün mü, yoksa başka bir bahara mı erteleniyor? Özellikle, İtli merkezli, 18 cihatçı grupçuğun bir araya gelerek oluşturdukları , Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) koalisyonunun  yükselişi, bu soruya karanlık bir gölge düşürüyor. HTŞ’nin ideolojik yapısı, IŞİD (DAİŞ) ile aynı saflarda yer alıyor gibi görünüyor; her ikisi de radikal Selefi-Vahabi çizgide buluşuyor. Bu benzerlik, sadece retorik düzeyde kalmıyor; pratikte de somutlaşıyor. Dün IŞİD saflarında savaşan bazı gruplar, bugün HTŞ’nin çatısı altında faaliyet gösteriyor. Hatta, IŞİD’in eski komutanlarından bazıları, HTŞ’nin idari yapısında kritik pozisyonlara yükselmiş durumda: Komutanlık, valilik, emniyet müdürlüğü gibi bürokratik roller… Bu durum, Suriye’nin geleceğini şekillendiren güçlerin, geçmişteki vahşetten kopamadığını gösteriyor.

HTŞ’nin yükselişi, Suriye’nin kuzeybatısında bir tür “devletleşme” girişimi olarak sunulsa da, bu yapı ideolojik köklerinden besleniyor. Vahabi cihatçı anlayış, grubun motivasyonunun temelini oluşturuyor. Bu anlayış, sadece askeri çatışmalarda değil, toplumsal düzenlemelerde de kendini belli ediyor. Örneğin, kadınların adım adım sosyal yaşamın dışına itilmesi . Eğitim, çalışma ve kamusal alanda görünürlük gibi haklar, katı yorumlarla kısıtlanıyor. Bu, sadece bir kültürel tercih değil; sistematik bir baskı mekanizması. Kadınlar, evlerine hapsedilerek  kamusal alanın dışına itiliyor. Bu politikalar, IŞİD’in hakimiyetindeki bölgelerde gördüğümüz manzaraları hatırlatıyor: Zorla örtünme, ayrımcı yasalar ve cinsiyet temelli şiddet. HTŞ’nin kontrolündeki alanlarda, bu eğilimler giderek güçleniyor ve yeniden inşanın önündeki en büyük engellerden biri haline geliyor. Çünkü gerçek bir yeniden inşa, cinsiyet eşitliği olmadan düşünülemez; kadınların katılımı olmadan toplum ayağa kalkamaz.

 Bu  vahim tabloya, azınlıklara yönelik tehditler eşlik etmektedir. Alevi, Dürzi ve diğer etnik-dini gruplar, bu cihatçı anlayışın hedef tahtasında. Katliam motivasyonu, tam da bu Vahabi ideolojiden kaynaklanıyor. Tarih boyunca Suriye’de otoriter iktidarlar tarafından yönetile geldi, ancak “öteki”yi dışlayarak, bir biçimiyle  mozaik  yapısını korumayı becerdi. Ancak, radikal grupların yükselişiyle bu mozaik parçalanıyor. HTŞ gibi yapılar, “öteki”yi dışlayarak değil, yok ederek, homojen bir toplum hayali kuruyor. Bu, sadece iç barışı tehdit etmekle kalmıyor; uluslararası müdahaleleri de davet ediyor. Kolonyalist güçler –ki burada Batılı devletler, Rusya, Körfez Ülkeleri  ve Türkiye gibi aktörleri kastediyoruz– Suriye’nin dirilişini değil, çöküntü içinde kalmasını tercih ediyor. Neden mi? Çünkü zayıf bir Suriye, sömürüye daha açık. Yeniden inşa süreci, bu güçlerin elinde bir araç haline geliyor: Yardım adı altında bağımlılık yaratmak, kaynakları kontrol etmek ve jeopolitik nüfuz alanlarını genişletmek. Zira kendi iç dinamikleriyle dirilen bir Suriye, bağımsız politikalar izleyebilir; ama çöküntü içindeki bir ülkenin, dış aktörlerin kuklası olmak dışında bir şansı yok.

  Tamda bu  noktada Emperyalist güçlerin, HTŞ gibi grupları neden iktidarda tutuyor olduğu daha sarih bir biçimde anlaşır oluyor. Bu toplumsal rıza üretmemiş çeteler. Halkın geniş kesimlerinden destek almadan, sadece askeri güç ve dış destekle ayakta kalıyorlar. Peki, neden iktidarda tutuluyorlar? Cevap, kolonyalist güçlerin çıkarlarında gizli. Bu güçler, hem Suriye’nin çöküşünü uzatarak sömürü fırsatlarını çoğaltıyor, hem de yeniden inşa sürecinde ülkeyi kontrol altında tutuyor.

Örneğin, Türkiye’nin İdlib’deki varlığı, güvenlik önlemi bahanesiyle meşrulaştırılıyor; ama aslında ekonomik ve stratejik çıkarlar ön planda. Hakeza ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye'de geçiş yönetimi lideri Ahmet El Şara’nın, Kasım ayı başında Beyaz Saray'da bir araya gelmesi sonrası ABD'li yetkililerin, Suriye'nin Ortadoğu'da IŞİD'e karşı kurulan ABD öncülüğündeki koalisyona katılacağını açıklaması  sadece Şara’ya bir meşruiyet sağlamıyor, IŞİD’çi kimliğini de  gizlemiş oluyor. Bu görüşme sonuçları itibarıyla  Ortadoğuda yeni gelişmelerin habercisi niteliğindedir.

Bir yandan Suriye’yi dizayn etmeye çalışan ABD ve işbirlikçilerinin planları devam ederken, ülke içinde El Şara’ya bağlı silahlı selefi gruplar azınlıklara saldırmaya devam ediyor. Yaşanan katliamlar dünyanın gözü önünde işlenirken ülkeler bu duruma ses çıkarmıyor suskun kalıyor. Suriye halkları (Kürtler, Aleviler, Ezidiler, Türkmenler, Dürziler ve Müslüman olmayan azınlıklar) üzerinde bir meşruiyeti olmayan Şara, tahkimat kurmak için saldırganlığını selefi gruplar üzerinden devam ettiriyor.  Bu gerçek göz önüne alındığında Suriye’de kimsenin zafer kazanmadığını söylemek yanlış olmaz.

 

Batılı ülkeler ise, “terörle mücadele” kisvesi altında müdahalelerini sürdürüyor. Tüm bunlar, Suriye’nin gerçek bir yeniden inşasını engelliyor. Yeniden inşa, sadece binaları dikmekten ibaret değil; adil bir toplum, demokratik kurumlar ve ekonomik adaleti sağlamaktır. Ancak, radikal grupların hakimiyeti altında bu mümkün görünmüyor.

 Yeni bir geçiş hükümeti kurulmadan, Seköler Arapları,  Kürtleri, Alevilri, Türkmenleri, Dürzileri ve diğer azınlıkları kapsamadan, Suriye’de hükümetin bu dolayımla ülkenin yeniden  inşası mümkün gözükmemektedir. Yeniden inşanın anahtarı, demokratik çoğulcu bir anlayışı egemen kılmaktadır . Aksi halde, Suriye debelenmeye devam edecek; halkı ise acı çekmeye

 

 

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış