 
                                            
                                        
Datça Yaka’dan Bir Hikâye: Kendi Hayatı Filmlere Konu Olacakken Başkasının Hayatını Çeken Bir Sanatçının Hikayesi
Değerli okur, Yaka Köyü Kapız semtindeki kara çamurla sıvanmış taş evde doğan Ömer Ata, yoksunluğun ve fakirliğin kol gezdiği İkinci Dünya Savaşı’nın da yaşandığı yıllarda, kuru bir ekmeğe muhtaç insanların bulunduğu bir ortamda büyüdü. Annesi ve babası, ilk çocukları olmasına karşın, onu daha ana kokusuna muhtaçken evlatlık verdi. Ömer Ata Balcı’nın hikâyesi gerçekten yürek burkan bir hikâyedir. O, kamerasıyla başkalarını çekerken, kim bilir yüreği ne kadar sızladı. Derdini kimseye açmadan, sırlarıyla birlikte her akşam başını yastığa koydu. Geceleri yüzlerce yanıtsız soruyla birlikte yattı; uykuları kaçtı. Belki de derdini bir dinleyen olmadı.
Ömer Ata Balcı’nın hikâyesi köyümüzde Osman Sarıhan kardeşimin, zaman zaman dile getirmesiyle başladı. Köyde kime sorsam, çok az da olsa bilgisi olan insanlar, onun Yeşilçam’da kameraman olduğunu ve nedense bir TRT dizisi olarak çekilmiş, zamanında çok ses getirmiş, senaryosu Attila İlhan’a ait olan “Kartallar Yüksek Uçar” dizisinde adının bolca geçtiğini söylüyorlardı. Demek ki, bu dizi buralarda da oldukça ses getirmişti ve zengin bir kadroyla çekilen filmde Ömer Ata Balcı’nın imzası vardı. Köyümüzde bu sınırlı bilgiyle yetinen insanlar, konuyu kahve köşelerinde dile getiriyorlardı.
Ben de bu konuyu ciddi bir şekilde ele almaya karar verdim. Kimdi bu Ömer Ata Balcı? Köyümüzden Yeşilçam’a uzanan bir hayat hikâyesini öğrenmeliydim. İnsanların da bu hikâyeyi bilmelerinde fayda var, diye düşündüm. Bizler Ömer Ata Balcı’nın çektiği onlarca filmde insanların dramlarını izleyip üzülürken; niye onun daha da dramatik hikâyesinden haberdar olmayalım? Bu düşüncelerle yola koyulan ben, önce küçük kardeşi Ali Balcı, sonra da Baha Balcı ile uzun uzun konuştum. İkisinin de abileri hakkında detaylı bilgileri yoktu. Niye olsun ki? Baha sekiz yıl, Ali ise on iki yıl sonra dünyaya gelmişti. Onlar hiçbir zaman abileriyle bir kardeşlik ilişkisine girmediler.
Nitekim Ömer Ata Balcı, askerlik dönüşü Yaka Köy’e geldiğinde, tesadüf bu ya: aynı yılda doğmuş Nihat Canözü’nün düğününe denk gelir. Köyde herkes düğüne davet edilmiş diye konuşulurken, Nihat Canözü’ne sorduğumda, "Ben davet etmedim," dedi. Ömer Ata, 1966 yılında bu topraklara ayak bastığında kardeşleri, onu ilk defa görürler. Kısa süre sonra da tekrar ayrılır. Aslında baba Abdullah, askerden önce bir kez onu aramaya çıkıyor. Bunu da Baha bana anlattı, ondan öğreniyorum. Baha’nın ifadesine göre baba, oğluna Eskişehir’de rast geliyor ancak geri dönmeye ikna edemiyor. Baba eli boş olarak köyüne dönüyor.

İkinci ailem dediği Köymen ve Oya Arabacı ile
Kimdir Bu Ömer Ata Balcı?
Nereden başlayayım ki? Hadi gelin, onu doğuran Huriye’den başlayalım. Huriye, Cumalı köy doğumlu… Baba Hacı Ali, anne ise Şerif Nine diye hitap edilen ama asıl adı Şerife olan o da Cumalı Köy’ün yerlisi. Ne oldu bilinmez, Baba Hacı Ali, Huriye çocukken evi, hatta bu toprakları terk eder, Balıkesir’e yerleşir ve oralarda tekrar evlenir. İki kız, bir oğlan çocuğu olur. Şerife Nine ise hiç evlenmeden tek çocuğunu büyütür. Ömer Ata Balcı’nın, iki kız ve bir erkek kardeşinden hiç haberi olmadı.
Huriye, Yaka Köy’den Şükrü Balcı oğlu Abdullah ile evlendirilir. Halkın dediğine göre Şerife Nine, yıllarca falcılık yaparak ekmeğini kazanmıştır. Huriye, 1942 yılında Ömer Ata’yı doğurur. Ne gariptir, babasız büyüyen Huriye, ilk doğurduğu oğlunu dört yaşında iken dayısına evlatlık olarak verir. Dayı Devlet Demiryollarında makinisttir. Onu alır, Mudanya’ya götürür.
Ömer Ata ile ilgili bilgimiz, onun 14 yaşına geldiğinde evden kaçmasıdır. İstanbul’a gider. Orada onu tesadüfen Adanalı İnce Mehmet adlı bir vatandaş sahiplenir. Odun kömür dağıtım işleri yapan bu şahsın yanında çalışır Ömer Ata. Bu arada Ali Balcı’nın ifadesine göre, abisi Zeki Alasya’dan bir yaş büyük, Metin Akpınar’dan ise bir yaş küçükmüş. Ortaokul yılları aynı okulda okumuşlar ve oldukça samimi olmuşlar. Bu samimiyet, özellikle Zeki Alasya’da bariz olarak ortaya çıkıyor. Ömer Ata’nın zorlu sağlık süreçlerinde onun yardımlarını Ali Balcı’dan öğreniyorum.
Bu arada Ömer Ata’nın yolu Göksel Arsoy ile de kesişiyor. Askerliğini Ardahan’da yaparken Göksel Arsoy yedek subaydır ve onunla aynı takımdadır. Bir görüşe göre de Ömer Ata’yı Yeşilçam ile buluşturan bu ilişkidir, zira o yıllar Göksel Arsoy sinemanın altın çocuğudur. Sonuçta biz Ömer Ata Balcı’yı 1970’li yıllardan sonra artık Yeşilçam’da görüyoruz.
Ömer Ata, Yaşam İzine Rastlanıyor
1981 yılında Ömer Ata Balcı’nın yolu köye düşer. Bunu da Yaka Köy doğumlu emekli öğretmen İsmail Cevat Toksöz’den öğreniyorum. Onun anlatımına göre bir gün köyün tam orta yerindeki Meniş dibinde dolmuştan yabancı birisi iner. "Ben de ona hoş geldiniz dedim. O bana Huriye Nine’nin evi nerede diye sordu. Ben de onu aldım doğruca Yelkemci tarafında Huriye Nine’ye götürdüm. Sonradan öğrendiğime göre Huriye Nine’nin oğlu imiş."
Gelmesinin nedeni, aslında o yıllarda ülkenin kaotik yıllar yaşaması, sağ-sol çatışmaları ve ölümlerin kol gezmesidir. Nitekim o yıllarda İstanbul Beyoğlu’nda oturduğu evi kimliği belirsiz kişilerce bombalanmıştır. Bu arada ne kadar kişisel eşyası varsa tamamı yanmıştır. Bunun içinde muhtarlıktan nüfus sureti almak için geldiği anlaşılır. Muhtar o yıllarda Sadık Yeşilgökçen’dir. Ömer Ata’ya nüfus belgesi hazırlar. Yıllar boyu haber alınamayan Ömer Ata’dan, köyün haberi olur. Çok sonraları bu başından geçen olayı kardeşlerine anlatır. Evindeki boks şampiyonasından kazandığı altın madalyanın da yanıp kül olduğunu söyler. Kardeş Ali, bu madalyaların hangi müsabakadan kazanıldığı konusunda bir fikri olmadığını bana söyledi ama "Abim Ömer çok iyi bir boksörmüş," diyor.
Ömer Ata Balcı Türk Sinemasında Büyük Projelere İmzasını Atıyor
Köyümüzden çıkmış bir değer olan Ömer Ata Balcı’yı bunca olumsuzluğa rağmen bizler Yeşilçam’da görüyoruz. Kamera asistanlığı, kameraman yardımcılığı, kameramanlık derken Görüntü Yönetmeni... Kısaca filmlerin çekim ekibinde hep o var. Özellikle 1970’li yıllardaki Türk sinemasının düştüğü açmazlara rağmen o dimdik ayakta kalır. Daima kaliteli filmlerin imzasında onun adı vardır. Yaka Köyümüz olarak böyle bir değere sahip olduğumuz için ne kadar gurur duysak azdır. Aslında Ömer Ata Balcı ile ilgili daha geniş çalışmalar yapılabilir.
Ben de onun çektiği bazı filmlerden örnekler sunarak yazıma devam edeceğim: Örneğin “Ölmez Ağacı” filmi bir Yusuf Kurçenli filmidir ve Almanya’da çekilmiştir. Sanat yönetmeni de yine Türkiye’nin yüz aklarından yazar aynı zamanda karikatürist Behiç Ak kardeşimizdir. Behiç Ak onu çok iyi tanımış. Bana çok güzel sözler kullanarak onunla küçük bir anısını anlattı. Ben tanımadım ne yazık ki. 1978 yılında çektiği “Görünmeyen Düşman” filmi, Cüneyt Arkın ve Selma Güneri’nin oynadığı bir Berker İnanoğlu filmidir. Asıl biz onu hep görüntü yönetmeni Kenan Davutoğlu’nun kameramanı olarak görüyoruz. Rahmetli Tarık Akan’ın oynadığı ve Reşat Nuri Güntekin’in “Bir Kadın Düşmanı” adlı eserinden uyarlanan bir Hüseyin Karakaş filminde onu görüyoruz. Yine aynı yönetmenin çektiği “Kartallar Yüksek Uçar” (1983 Yapımı dizi film) adlı televizyon dizisinin çekim çalışmalarında da o var. Bu satırları okuyan kardeşlerim dilerlerse Ömer Ata Balcı’nın çektiği filmleri internetten takip edebilirler.
 
Ömer Ata Balcı Rahatsızlanıyor
Sinema dünyasının yoğun çalışmaları, Ömer Ata Balcı gibi zamanında spor yapmış, boks alanında çeşitli madalyalar almış bir kişiyi bile yıpratmıştır. Kardeşi Ali, özellikle Arabistan sıcaklarında çektiği filmlerin onu yıprattığını söylüyor. Dönüşte hastalığı iyice ortaya çıkmış. Ömer Ata Balcı, temiz hava ve sade bir yaşam için doğduğu köye geri döner. Goca Dağ’ın eteklerine kurulmuş, çok eski geçmişi olan Yaka Köyü, arkası çam ormanlarıyla kaplı tertemiz havasıyla oldukça sakin bir ortamdır.
Nitekim Ömer, Yaka Köy’de Seyfi Şahin’e ait, köyün batı yakasındaki evi kiralar. Bu ev, kardeşi Ali Balcı’nın evi ile dip dibedir. Ömer Ata Balcı, üç aylık periyotlar hâlinde İstanbul’a kontrole gitmekte ve tekrar köyüne dönmektedir. Köyde insanlar onu, kahveye gelip bir köşede tek başına oturan ve kimse ile pek diyalog kurmayan kişi olarak hatırlıyorlar. Yıllarca sinema sektörünün içinde olmuş, her türlü artist, yönetmen, senarist ile birlikte çalışmış bir sinema emekçisi, üstelik rahatsız olunca kiminle sağlıklı diyalog kurabilirdi ki? O, İstanbul’da hızlı hayata alışmış, acımasız koşullarda aç susuz günlerce kamera arkasında bulunmuş bir insandı; çıkıp geliyor memleketine. Buralarda ise saat işlemiyor. İnsanlar doğanın içinde doğal yaşayıp gidiyorlar.
Ömer Ata’nın İstanbul’a üç ayda bir gidip gelmeleri sürerken, bu kez bir gün yine gittiğinde artık dönemez. 1997 yılının Şubat ayında acı haber gelir. Arayan, "Can kardeşim" dediği ve burada ağırladığı Öymen Bey’in eşi, İstanbul’da bir bankanın müdürlüğünü yapan hanımefendidir. Büyük kardeş Baha Balcı’nın ifadesine göre, iki kardeş abilerinin cenazesine katılmak üzere İstanbul’a giderler. Bu arada çok samimi olduğu rahmetli Zeki Alasya, her türlü hazırlığı yaptırmıştır. Zeytinburnu mezarlığından yer alınmış, bütün cenaze masrafları Zeki Alasya tarafından karşılanmıştır. Bunu yine kardeş Baha Balcı bana aktardı. Onlar hiçbir işe karışmadan abilerinin gömülmesini seyretmekten başka bir şey yapmamışlardır.
Ömer Ata Balcı Datça Yaka Köy’de
Ömer Ata Balcı, kardeşi Ali Balcı’nın ifadesine göre, en son Arabistan’daki film çekimleri sonucu rahatsızlığı nükseder. İstanbul’daki dostları çevre değiştirmesini isterler. Doğduğu köy çok sakin, arkasında çam ağaçları ile çevrili, havası tertemiz olan bir yerdir. Bunun üzerine Ömer Ata Balcı, doğduğu yere dönme kararı alır.
Ömer Ata için yeni bir hayat başlar: Sakin, tertemiz bir ortamda yaşamaya başlar. Eline kamerasını alır, çekimlere gider. Annesini asla affetmez. "Onca kardeşimin içinde niye beni seçtin?" diye hep annesine bunun hesabını sorar. Bu arada köyün Yelkemci taraflarından Seyfi Şahin’e ait evi kiralar. Köyümüzün eski muhtarlarından Mehmet Yıldırım, onu hiç yalnız bırakmadığını söylüyor. "Evine ziyarete gider, saatlerce sohbet ederdik," diyor. Bu sohbetlerden birinde, Zeki Alasya ve Metin Akpınar’dan telefon geldiğini ve ziyarete geleceklerini söylemiş. Ömer Ata ise onlara, "Gelin ama burada içki yok. Birer koli içkinizle gelin," diye uyarmış. Ancak artık hastalığı ilerlediği için bu ziyaret gerçekleşmemiş.
Yine Zeki Alasya’ya olan düşkünlüğünü, örnek olarak anlattığı şu olaydan anlıyoruz: Zeki siyasete girmeye karar verir. Gerek Metin, gerekse Ömer Ata girmemesi için çok üstelemişler ama onu ikna edememişlerdir. Ancak partileşme yarım kalınca Zeki Alasya çok büyük paralar kaybeder. Ömer Ata imdadına koşar ve onun borçları kapatılır. Ömer Ata ile Zeki Alasya arasında bu denli güçlü ilişkiler vardır. Nitekim Ömer Ata öldüğü zaman mezarlıktan yeri alıp cenaze masraflarını üstlenen kişinin Zeki Alasya olduğu gerçeğini Ali Balcı’dan öğreniyoruz.
Ömer Ata Balcı’nın Hayatından Damlayan Küçük Anekdotlar
Ömer Ata Balcı’nın iki kardeşi Baha ve Ali’nin birleştiği noktalardan birisi, abilerinin bir doktor hanımla evlilik gerçekleştirdiği ve bu evlilikten bir kız çocuğu dünyaya geldiği şeklindedir. Kız çocuk evlenmiş ve kocasıyla Amerika’ya yerleşmiştir.
Ali Balcı, abisinin gençlik yıllarında Yılmaz Güney ile arkadaş olduğunu anlattı. 20 kişinin çalıştığı bir pavyonu bastıklarını, hepsinin hakkından geldiklerini anlattı. Ne de olsa birisi Adanalı bir kabadayı ile diğeri boks yapmış, altın kemer kazanmış bir boksördü. Bir de gençlik olunca delikanlılık ön plana çıkıyordu.
Pek çok bilinmezi bağrında taşıyan bir Ömer Ata Balcı yazısı, oradan buradan derlenen birtakım notlarla ancak bu kadar toparlandı. Dilerim bu sinema emekçisi hakkında daha geniş bilgilere ulaşılır da layık olduğu değeri bulur.
Yorumlar (2)
Nurtekin Aran
4 gün önce / 27.10.2025O kadar akıcı,o kadar da sade bir anlatımın var ki.
Beğendim 0 | Beğenmedim 0 | Cevapla
Fatma Hülya BİLGİÇ
4 gün önce / 27.10.2025Kaleminize ve emeğinize sağlık takip etmeye devam ediyoruz.
Beğendim 0 | Beğenmedim 0 | Cevapla