Trump ve Erdoğan’ın Kırılgan Dansı

Ama mesele şu: Trump’ın dünyasında dostluk, çıkarla sınırlıdır. Bugün “iyi adam” dediğine yarın çok hoş olmayan nitelemeler de bulunabilir. Çünkü o siyasetçi değil, emlakçıdır/pazarlamacıdır. Erdoğan da bunu biliyor ama bu oyunu oynamayı seviyor. Çünkü Trump döneminde Washington, “demokrasi” veya “insan hakları” dersi vermekle uğraşmadı. Maraza çıkarmadı. Biri iki konu hariç.

Trump ve Erdoğan’ın Kırılgan Dansı

Trump ABD emperyalizminin direksiyonuna geçtiğinden beri, Erdoğan iktidarı rahat. Uzunca bir süredir üç büyük hegemonun(Rusya-abd-Çin) arasındaki çelişkilerden kendisine bir yol açmaya çabalıyordu. Öyle ki iktidarın girişimleri, bazı çevrelerde 'acaba Türkiye batı dünyasına sırtını mı dönüyor' kaygısına yol açmıştı.  Bölgesel bir hegemonya peşinde koşan Erdoğan iktidarı artık rahatlamış görünüyor. Yeniden hizaya girdi ve ‘ana kucağına’ döndü. Artık muhatapları ABD ve Batılı ülkeler ondan rahatsız değiller. Ne Türkiye demokrasisindeki aşırılıklar(!), ne de Türkiye hükümetinin Akdenizden Türki dünyaya ve ortadoğuya uzanan hegemonik girişimleri Trump’ı rahatsız ediyor. Ve dolayısıyla Trump’ın masasının önünde süklüm püklüm dizilen Avrupa’lı liderler de her zamanki riyakar tutumları ile hizaya girmiş görünüyorlar.

Aslına bakarsanız Trump pragmatist ve rasyonalist bir hegemon olarak Türkiye’ye bir alan açmanın gerekli olduğunu daha başından anladı. Bu gereklilik sadece Erdoğan’ın hırslarından da kaynaklanmıyordu, Trump ve ekibi bu gerçeklikle yüzleşti. Türkiye burjuvazisi/ekonomisi de yayılmacı bir birikim eşiğine gelmişti. Kabına sığamıyordu. Trump ve ekibi zaten 75 yıldır, Nato’suyla, çeşitli anlaşmalarla ve kurulu üsleriyle kendilerine göbekten bağımlı bir Türkiye’yi uzaklaştırmak/küstürmek yerine yeniden zaptürapt altına alarak sistem içine çekmek gerektiğini kavramıştı. Cumhur ittifakı despot bir iktidarmış, demokrasiyi katletmiş ne önemi vardı ki! Önemli olan ABD merkezli sistemin bekçisi olarak hareket etmesini sağlamak değil miydi? ABD çıkarlarına halel gelmediği sürece Türkiye'nin sadık bir müttefik olarak izin/görev verilen alanlarda at koşturmasının ne zararı olabilirdi ki.

Nitekim  Arjantin’in otokratı Milei’yi seçimler öncesi 20 milyar dolarlık swapla ipten almadı mı?

Trump Erdoğan’a baktığında kendisi ile onun arasında ciddi benzerlikler görüyordur. Bir çeşit ayna yansımasını. İkisi de kalabalıkları maniple etmesini bilen, kurumları değil kişisel sadakati önemseyen, “ülkeyi ben kurtarırım” diyen liderler. Trump, Erdoğan’a baktığında Batı’nın eleştirip bir türlü susturamadığı bir figür görüyor: otoriter ama popüler, yalnız ama ayakta. Bu onun hoşuna gidiyor. Çünkü Trump da aynı yalnızlığı/tecridi Washington’da yaşadı. Pentagon, medya, yargı… Hepsiyle kavgalıydı. Erdoğan da benzer bir kuşatılmışlık hikâyesi anlatıyor. Hatta Erdoğan 1. Trump’ın durumundan bugün daha iyi vaziyette.

İki lideri buluşturan şey ideoloji değil, kader ortaklığı duygusu. Trump için Erdoğan, Batı’nın “boyun eğdiremediği” bir NATO üyesi. Bu yüzden onunla kurulan doğrudan ilişki, ABD’nin çıkarlarını hızlı biçimde pazarlık konusu yapabilmek için kullanışlı. Kurumları atlayıp “liderler arası anlaşma” modeli. Trump’ın tarzı da bu değil mi?

Ama mesele şu: Trump’ın dünyasında dostluk, çıkarla sınırlıdır. Bugün “iyi adam” dediğine yarın çok hoş olmayan nitelemelerde de bulunabilir. Çünkü o siyasetçi değil, emlakçıdır/pazarlamacıdır. Erdoğan da bunu biliyor ama bu oyunu oynamayı seviyor.

Trump ve Erdoğan’ın Kırılgan Dansı

Çünkü Trump döneminde Washington, “demokrasi” veya “insan hakları” dersi vermekle uğraşmadı. Maraza çıkarmadı. Bir-iki konu hariç.

Erdoğan için bundan daha rahat bir ortam olabilir mi? O da Trump’tan tam olarak bunu umuyordu: Yaptırımları erteleyen, bölgesel hegemonik girişimlere göz yuman, Suriye’nin kuzeyine ses çıkarmayan bir Beyaz Saray. Halledilemeyecek meseleler değil. Ne Suriye’nin kuzeyi, ne F35’ler, ne de S400…

Ama aynı Trump, Türkiye Rusya’ya fazla yanaştığında anında öfkelendi. Çünkü Trump’ın “esnekliği” duygusal değil, ticari. Amerikan çıkarı neredeyse, orada sertleşir. Erdoğan’ın “bölgesel güç olma” hayali ABD’nin çıkar alanlarına dokunduğu anda, dostluklar değil, tehditler konuşur, oyunlar kurulur. Trump’ın Ankara’ya sabrı da dolara endekslidir.

Sonuçta iki lider birbirine benziyor ama bu benzerlik tehlikeli bir yakınlık. Çünkü benzer egoların ittifakı kısa ömürlü olur. Bir gün övgüler, ertesi gün tehditler…Washington-Ankara hattı son yıllarda bir “politik reality show”a dönüştüyse, başrollerdeki bu iki karakter sayesindedir. Trump yeniden Beyaz Saray’a döndüğünden beri, Erdoğan’la ilişkisi bir “balayı” değil, daha çok sert pazarlıklarla dolu bir soğuk dostluk gibi. İkisi de güçlü görünmeyi sever, ama güç paylaşmayı sevmez.

İktidara ömür biçen muhalifler açısından bu tablo görmezlikten gelinebilecek gibi değil. İktidar, artık başının etini yiyen bir batı dünyasıyla karşı karşıya değil. Hatta tam tersi. Arkasında ABD emperyalizmi ve tabii ki Amerikan çıkarlarının nasıl seyrettiğine bağlı olarak önünde de ABD emperyalizmi var. Üst düzey ziyaretler-Avrupa ülkeleri liderlerinin- birbirini izliyor. Para akışında da bir sorun yok gibi. Top halk mücadelelerinin sahasında.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış