HALKIN GÖNLÜNE GİREN İŞ ADAMI
Bir gün, Yaka Köyü'ndeki Osman Aydeniz'in kahvesine bir köpek girer ve doğruca kahvenin en serin köşesine uzanır. Müşterilerden bazıları fısıltıyla mırıldanmaya başlar. İçlerinden biri cesaretini toplar, köpeğe doğru yönelir. Tam bir tekme savuracakken, karşı masada oturan birinden sert bir uyarı gelir: “Hop, ona dokunma! O, Faik Ağa'nın köpeği.”
Adamın tekmesi havada kalır ve usulca yerine döner. Faik Ağa ismi, tekmeyi atan kişide bile bir etki bırakmıştır. İşte böyle sevgili okuyucu, köpek Faik Ağa'ya ait olunca dokunulmazdır; Yaka Köyü'nün kahvesinde bile.
Oysa yine bir gün, aynı kahveye aynı köyden Ali Eski'ye ait bir köpek girdiğinde, ona her türlü hakaret yapılmış ve kahveden apar topar uzaklaştırılmıştır. Ali Eski, aynı köyden ve eski muhtarlardan biriydi; Yaka Köyü'nün tek partili dönem muhtarıydı. Özellikle İkinci Dünya Savaşı yıllarında, ekmeğin bile karneyle dağıtıldığı günlerde, köylüye yapılan usulsüzlükler yüzünden insanlar Ali Eski ve yönetimine karşı kin beslemeye başlamıştı. Karneyle dağıtılan özel ihtiyaç ürünlerinin o yıllarda bir takım kayırmalara yol açması, köydeki bazı insanlarda genel bir kanı hâline gelmişti. Böyle olunca da, vatandaş yüreğinde biriktirdiği öfkesini Ali Eski'nin köpeğinden çıkarırmış.
Yine bir gün, aynı kahvede otururlarken köyün ileri gelenlerinden Celal Tokcan amca karşıda oturan kişiye "Saat kaç?" diye sorar. "Saat 12" cevabı gelir. Yan masada oturan başka biri hemen itiraz eder: "Hayır, saat 12'yi 5 geçiyor." İlk cevabı veren kişi, "Nasıl olur, ben saati şimdi TRT radyodan ayarladım" der. Ancak itirazı kabul edilmez. Verilen cevap da oldukça ilginçtir: "Birader, sen öyle dedin ama benim saatim Faik Ağa'nın saatinden ayarlı." Kimse bu duruma itiraz etmez.
Gördüğünüz gibi, Faik Ağa, Yaka Köyü'nün yeni ağası olmuş ve halk tarafından büyük bir sevgi ve itibar görmüştür. Bu sevginin nereden kaynaklandığını soracak olursanız, size şöyle bir örnek verebilirim: Faik Ağa, dükkânı için gerekli malzemeleri temin etmek amacıyla İzmir'e gidip birkaç gün orada kaldığında, Yaka Köyü insanları dükkâna pek uğramazlarmış. Gerçi Halit Aydın yıllarca bu köylünün çilesini çeken kişi olmasına rağmen, artık o iyice yaşlanmış ve müşteriler için cazip olmaktan uzaklaşmış olabilir.
Ben de Faik amcayı tanımıştım; o, çok sakin ve hoşgörülü, bir esnafın nasıl olması gerekiyorsa öyleydi.
1950'li yıllarda Datça-Marmaris yolu açılmış, seyrek de olsa kamyonlar ve otobüsler çalışmaya başlamıştı. Faik Ağa da kendine bir kamyon alır ve kayınpederinin çektiği o çileli yolculuktan kısmen kurtulmuş olur. Bir kamyonla Muğla'ya bir günde gitmek, deniz yolculuğundan çok daha güvenliydi. Halit Aydın sadece bir gününü Bodrum yolculuğunda harcarken, Faik Ağa kamyonuyla çok rahat İzmir'e ulaşabiliyordu. Ayrıca Faik Ağa İzmir'de de çok rahattı. Orada örgütlenmiş esnaflar, aldıkları malzemeleri elemanları vasıtasıyla toplatarak, toptan aldığı eşyaların tamamını yükleyip rahatça geri dönebiliyordu. Tüm bu çekilen eziyetler, Yaka Köyü'nde yaşayan bir avuç insana hizmet içindi. Kaldı ki, o yıllarda henüz para da söz konusu değildi. Alışverişler; zeytinyağı, palamut, salep işi, sonraki yıllarda ise çağla ve kuru badem karşılığı yapılıyordu. Faik Ağa da kayınpederi Halit Aydın gibi, dükkânında iğneden ipliğe her şeyi bulunduruyordu.
Faik Yavuz eşi Fatma kızı Emel ve oğlu Mehmet ile yıllar öncesinden bir fotoğraf..
Faik Yavuz oğlu Mehmet ve gelini Aydan Yavuz’un yüklerini takıyor..
Ailesiyle..
FAİK YAVUZ ASLINDA KİMDİR?
Faik Yavuz, Seza diye bilinen ve komşu köyden kocasını askerde kaybetmiş bir kadının iki çocuğundan biridir. Diğeri, Seza'nın erkek kardeşi olan Torin Hoca lakaplı Mehmet Tokcan'dır.
Seza annesi Nasibe ile birlikte Yaka Köyü'ne gelir. Anne Nasibe henüz 20 yaşına gelmeden Pilavcı Ali ile evlenir. Kızı Seza'yı da Pilavcı Ali'nin ilk eşinden olan Fehmi ile evlendirir. Fehmi savaştan dönmeyince, bu kez Faruk Yavuz ile evlendirilir. Bu evlilikten üç erkek, üç kız çocukları olur. Faik Ağa, bu ailenin erkek evlatlarındandır. Pilavcı Nine olarak da bilinen Nasibe'nin torunudur.
Faruk Yavuz'un, Yaka Köyü'ndeki Kelperiler adlı sülaleden geldiği söylenir ve bilinir. Rahmetli dedemiz Sadık Osman ile amca çocuklarıdır. Mezar taşında Ömeroğulları olarak geçer; aslında Ömer Faruk olarak bilinir.
Faik Ağa, Halit Aydın'ın kızıyla evlendikten bir süre sonra işleri devralır. İlk işlerinden biri, şoför Asım ile ortak olarak 1958 model Amerikan Chevrolet marka, 5 ton kapasiteli bir kamyon almaktır. Sonraları bu ortaklık yürümez ve Şoför Asım'a hakkını vererek tek başına yoluna devam eder. Hemen Reşadiye doğumlu Sezai'yi şoför olarak alır ve işine devam eder. 1968 yılından sonra da artık Çeşme Köyü'nden Hamdi'nin oğlu diye bilinen inşaat ve taş ustası Mehmet Bilgili'nin oğlu Şahabettin Bilgili ile ortak kamyon alacak ve işlerini onunla birlikte yıllarca sürdürecektir.
KOMŞU KÖY AĞALARI VE FARKLI BİR "AĞA" KAVRAMI
Aslında yöre insanı için ağa kavramı hiç de yabancı değildir. Köylüler, yakın zamanlara kadar ağalarla muhatap olmuş ve onların kapılarında köle gibi çalışmışlardır. Bütün bunlar genellikle karın tokluğuna olmuştur. Osmanlı, 1680'de Yarımada'ya bir ağa gönderir. Kanuni Sultan Süleyman'ın Rodos seferinde üstün başarı göstermiş olan Ali Giridi sülalesine ait Mehmet Ali Ağa, vali olarak atanır. Bu aile öncelikle Datça Reşadiye'ye yerleşir. Sonraları da mal paylaşımları sonucu Betçeli Mehmet Ağa, Sındı Köyü'ne yerleşir.
Şimdi de gelin, kısaca komşu köyler olan Sındı ve Cumalı'nın yakın zaman ağalarından bahsedelim. Özellikle Cumalı Köyü'nün vergi tahsildarı olan Ömer İhsan Ağa, köylülerin canını okumuştur. Cerelerden yağları zorla alırmış. Keza Sındı ağaları ise artık devirlerini tamamlamış ve işlevleri kalmamıştır. Ama yine de özellikle son kuşaktan olan bir tanesi köyde hiç sevilmemiştir. Bunun da pek çok sebebi vardır. Onlar, yeni kurulan Cumhuriyet ile konumlarını yitirmiş ve etkileri kalmamıştır. Ancak o dönemleri hatırlayan yaşlılarımız bu ağaların dönemi için hiç de iyi şeyler söylemiyorlar.
Şimdi gelelim Faik Yavuz'a. Yaka Köyü'nde insanlar ona neden "Faik Ağa" diye hitap etmiştir? Ondan önce, Halit Aydın'a neden "ağa" diye hitap etmemişlerdir? Tahminimce, Yaka Köyü insanları "ağa" tabirini koruyan, kollayan, arka çıkan, dar günlerin adamı anlamında kullanmıştır. Faik Yavuz aslında, Yaka Köyü'nde Faruk ile Seza'nın evliliğinden doğmuş, köy enstitüsü mezunu Hüseyin Yavuz adlı bir erkek kardeşi ve Osman Yavuz adlı bir kardeşi daha olan köyün sıradan bir ferdidir.
Sonraları Faik Yavuz, aynı köyden Halit Aydın'ın kızı Fatma ile evlendirilir ve Halit Aydın tüccarlık işlerini damadı Faik Yavuz'a devreder. Faik Yavuz, 1950'li yıllarda devraldığı meşakkatli işe öncelikle bir kamyonet alarak başlar. Zira o yıllarda yavaş yavaş yollar açılmış, nadir de olsa kamyon ve otobüs seferleri başlamıştır. Şoför Asım ile ortak olarak aldığı kamyonetle işler yürümez ve bu kez kendine bir kamyon alır. İzmir işlerini bu kamyon ile görür. Şoförü de komşu köyden Hamdi oğlu lakaplı Mehmet Bilgili'nin iki numaralı oğlu Şahabettin Bilgili'dir. Yıllarca bu ikili birlikte köyden İzmir'e, İzmir'den köye malzeme taşırlar.
Faik Yavuz bu süreçte köylülerin tüm ihtiyaçlarını görmüş ve sevgilerini kazanmıştır. Onlar düğün, nişan, sünnet gibi her türlü işlerini Faik Ağa sayesinde görmüş ve zamanı geldiğinde borçlarını ürünleriyle ödemişlerdir. Dolayısıyla Faik Yavuz, gönüllerde taht kurmuş bir iş insanı olmuştur.
Ben kendisini genellikle Metin Çuhadar'ın işlettiği mekânda emekli öğretmen Hasan Karakaş ile birlikte yemek yerlerken görürdüm. Üçü de bir zamanların Palamutbükü'nün sevilen ve sayılan insanlarıydı. Metin Çuhadar ağabey ile birlikte onlar da uçtular gittiler. Giderken de arkalarında en güzel anıları bıraktılar.
Yorumlar (0)