Betçe’de Onu Böyle Bilirler, Böyle Tanırlar: Namı İle Sarıoğlu Dede:
Karşımızdaki topraklarda Neyzen Tevfik doğmuş, burada ise Sarıoğlu. İkisi de aynı iklimden, aynı topraktan beslenmiş. İkisinin de ortak özelliği hazırcevap oluşları; pratik zekâlarını konuşturan iki üstat. Neyzen, Bodrum ile birlikte anılır ve namı ülkenin her tarafına yayılırken, Sarıoğlu Dede ise tersine, Betçe’de Cumalı Köy’de sakin bir hayat yaşar. Dedenin Mustafa adında bir kardeşi daha vardır.
Köylerde genel olarak bu tip insanlara az da olsa rastlanır. Dedenin olaylara bakış açısı, çevredeki insanlardan oldukça farklıdır. Dili kullanışta ustalığı ve farklı üslubu ile günümüze kadar ulaşan esprileri topluma mal olmuştur. Ben Sarıoğlu Dede’yi tanımadım ama onu tanıyan eski nesil insanlar, söz konusu o olunca gülümseyerek konuya başlıyorlar. Sarıoğlu Dede gibiler aslında toplumun sözlü tarihidirler. Bizler onun yaşadığı yüz yılda olaylara bakışını ve muzip kişiliği ile olayları tiye alışını not etmemiz gerekiyordu. Sarıoğlu Dede buna fazlasıyla değer.
Bendeniz, yaptığım küçük bir çalışmadan derlediğim yaşanmış küçük hikâyeleri notlar hâlinde sizlere sunuyorum. Ancak bu arada, herhangi bir şekilde bu yaşananlardan payına düşen ve dolayısıyla bundan alınan olursa, şimdiden affına sığınıyorum.

İlk 2 resim: Palamut Bükü’nde ilk narenciye yetiştirenlerden Mehmet Pilavcı (Sarı Dede)... Son resim: torunu Sezayi Sönmez...
Aydınların Kullandığı Dil ve Halkın Buna Karşı Tavrına Örnek
Mustafa Güzel, Kahramanmaraş doğumlu, ziraat okulundan mezun olmuş. Eşi Cansever ise aslen Datça Belen Köy nüfusuna kayıtlı, o da eşi Mustafa gibi ziraat teknisyeni. Mustafa, görevini Cumalı Köy’de sürdürürken, işine Palamutbükü’ndeki evinden motosiklet ile her gün gidip gelir. O yıllarda yollar, henüz toprak ve dardır.
Bir cuma günüdür ve Sarıoğlu Dede, domateslerini köfünlere koymuş, eşeğine bir güzel bağlamış, doğruca Cumalı Köy’e satmak için yola çıkar. Toprak yolda araba yok denecek kadar da azdır. Sarı Dede hayatında araba görmemiştir. Bizim Mustafa Güzel de sabah mesai için yola çıkar. Mustafa, Sarı Dede’yi görür ama yol toprak olduğundan kaygandır. İstemeyerek de olsa bir kaza olur, Sarıoğlu Dede eşeğinden düşer.
O sırada Mustafa, telaşla Dede’ye "Yol benimdi!" der. Mustafa o lafı trafik diliyle söylemiştir. Sarıoğlu Dede nereden bilsin trafik dilini? Dedenin cevabı çok ilginçtir: "Nereden bileyim oğlum yolun senin olduğunu! Bilseydim geçer miydim? Bak," der, eliyle işaret ederek, "şurada benim tarlam var, tarlamın içinden geçerdim."
Sarıoğlu Dede ve Ortaklıklar
Süngercilikte Teknenin İkiye Bölünmesi
Sarıoğlu Dede, Belen Köy’den Osman Yorulmaz ile süngercilik yapmak üzere ortak bir tekne alırlar. Bu tür teknelere "gangava" derlerdi. Bu teknelerde çok ilkel koşullarda süngercilik yapılırdı. Dalgıçlar ağızlarında hortum ile dalarlar ve oldukça derinlere inip sünger avcılığı yaparlardı. Vurgun yemek an meselesidir. Vurgun yendiğinde kişinin yine aynı derinliğe indirilmesi gerekir. Bu hikâyeler oldukça uzundur.
Bizim Sarıoğlu Dede, ortağı Osman Yorulmaz ile on yıl kadar süngercilik yaparlar. Sonra anlaşamazlar ve ayrılmak isterler. İsterler de ortada paylaşılamayan tekne vardır. Biri öyle biri böyle derken, en sonunda bir kararda uyuşurlar: Tekne uzunlamasına tam ortadan testereyle kesilir ve yarısı birine, diğer yarısı da Sarıoğlu Dede’ye kalır.
Rüzgâr Değirmeni Ortaklığının Sonu
Sarıoğlu Dede, aslen Cumalı Köy’den olup, Yaka Köy Kumyer’den Ali Tahtacı ile beraber değirmen yaptırıp ortak olarak işletmek için karar alırlar. Değirmenin inşasını da Sındı Köy’den Bekir Usta’ya ısmarlarlar. Yakın zaman önce de aynı Yaseful denilen tepeye Ali Ceylan bir rüzgâr değirmeni yaptırmıştır. Bu ikili de değirmenlerini ona yakın bir yere inşa ettirirler.
Sıra gelir değirmen taşını dişleme işine. Çok ustalık isteyen bir iştir. Taş güzelce dişlenir. Sarıoğlu Dede, espri yaparak, "Önce değirmen taşının ağırlığının alınması lazım," der, "Faik’in büyük kantarını getirelim de ondan sonra ağırlığını alalım." Taş bir de yerine konulacaktır. Biri "Görünmesi lazım," der. Öbürü "Görünmese de olur," der. Yok "Görünmeliydi," yok "Görünmemeliydi" derken iş ağız dalaşına kadar gider. Önce Sarı Dede elindeki çekici çarptığı gibi kapıdan çıkar, sonra da Ali Tahtacı aynı eylemi yapar. Bir daha da dönmezler. Değirmen, muhteşem görüntüsüyle hâlâ yerli yerinde öylece duruyor.
Hayat Dersleri ve Hazırcevaplık
Sarıoğlu Dede Oğluna Çok Güzel Bir Hayat Dersi Veriyor
Sarıoğlu Dede çok çalışkandır. Tarlasını eker, biçer, ürünlerini toplar, sonra da kaldırır. Ambarını zahire ile doldurur. Bu arada oğlu Saim, nedense işlerin çok yoğun olduğu günlerde bacağını sarar ve eline bir baston alıp topallayarak dolaşırmış. Sarıoğlu Dede, zekâ taşkınlığı var elbette, bu işte bir bit yeniği olduğunu fark eder. Dede, bir şeylerin döndüğünü sezinlemiştir ama kimseye de belli etmez.
Gece sessizce uyuyan oğluna yanaşır. Çok sessiz bir şekilde sarılı olan bacağın sargısını öbür bacak ile değiştirir. Sabah olur; oğlan yine alır eline bastonu, başlar sekmeye. Oysa oğlan, gece hasta bacağının değiştiğinden haberi olmamıştır. O, Sarı Dede’nin sardığı bacağını sekmeye devam eder. Hasta bacak bir gecede düzelmiş, bu kez Dede’nin sardığı bacakla sekmeye başlamış bizim uyanık oğlan. Bu hikâye de anlatılmaya devam eder gider.
Akrep Sokmasına Karşı Sarıoğlu Dede’nin Zarif Bir Önerisi
Bu bölge nispeten bakir olduğu için, yılan, çıyan, akrep oldukça boldur. Hele hele kara yılan, zehirsiz olmasına karşın, görüntüsüyle insanda dehşet hissi uyandırır. Demir diye bir amcamız var, yetiştirdiği salatalıkları çuvala koymuş, doğruca Cumalı Köy pazarına getirmiş. Çuvalı açtığında içinden büyük bir kara yılan korkudan hızla kaçarken insanlar da kaçmaya başlamış.
Bu kez aynı köyde birisini akrep sokar. Bağırma ve çırpınma ile ortalığı birbirine katarken, Sarıoğlu Dede’ye sormuşlar: "Ne yapalım?" Dede net, kendinden emin bir şekilde: "Bunun çaresi çok kolaydır," demiş. "Biraz dişini sıkacak ve 24 saat acıyı çekecek, sonra da hiçbir şeyi kalmaz."
Kandilin Dibine Bakıver Evladım: Borç İlişkisi
Günlerden bir gün Sarıoğlu Dede’nin bir tanıdığı kapısını çalar. "Dede, çok sıkıştım, borç para alabilir miyim?" der. Dede de: "Oğlum, şu kandilin arkasında paralar var, oradan istediğin miktar ne kadar ise al," der. Adam, kandilin arkasındaki delikten ihtiyacı olduğu parayı sayarak alır. Sarıoğlu Dede ne kadar aldığını sormaz bile. Gel zaman git zaman, parayı alan bir daha uğramaz.
Günler geçer, adam yine sıkışır. Dede’ye uğrar, yine aynı terane: "Dede, çok sıkıştım, bana borç para ver," der. Sarıoğlu Dede yine kandilin arkasındaki deliğe bakmasını söyler. Adam iştahla deliğe yanaşır ama para yoktur. "Dede, burada para yok," diye seslenir. Dede yine dedeliğini konuşturur: "Evladım, benden aldığın parayı oraya koymadın ki para orada olsun."
Cin’e Cin Çarptığı Gün
Bizim insanımız lakap takmada çok usta. Bunlardan birisi de dışarıdan buralara gelmiş bir vatandaşa "Cin" diye hitap edildiğini biliyorum. Bu Cin kardeşimiz, Palamutbükü Tokcan Pansiyon binasının altına yıllar önce bir lokanta açar. Adamın aslında bir adı var ama kimse onun gerçek adını bilmez.
Cin, birkaç kez, belki de çok kez Sarıoğlu Dede’nin bahçesinden mandalina, portakal alır ve parasını ödemez. Gel zaman git zaman, Cin’in kötürüm arabası bir derede bozulur. Arabayı arkadan itmek için de adam lazımdır. Kahveye uğrar, nerede yaşı geçmiş ihtiyar varsa toparlar. Onların içinde Sarıoğlu Dede de vardır. Dede yine dedeliğini gösterir: "Evladım," der, "biraz daha benden mandalina, portakal, limon isteseydin de bu arabanın iyisini alsaydın ya!" Demek ki Cin, narenciye ihtiyacını bolca Sarıoğlu Dede’den karşılamış. Sarıoğlu Dede de "Benden aldığın narenciye araba alacak kadar oldu demek istiyor" anlamında bir espri yapar.
Sarıoğlu Dede İle İlgili Son Notum
Sevgili okur, Palamutbükü’ndeki evinde ömrünü tamamlayan Sarıoğlu Dede, yaşamı boyunca tüm insanlığa yaşamdan tat almanın çok farklı yönlerini bizlere sunmuş oluyor. Borcunu ödemeyen vatandaşa karşı tavrın en akla gelmedik zarif örneğini ondan öğreniyoruz. Oğlunun yaptığı bir aldatmacayı kendi pratik zekâsı ile uygulamaya koyan bir ustayı da aslında imrenerek okuyoruz.
Keza ortak iş tutma işinde de kendi haklarından asla taviz vermeyen ve kendine göre çözüm üretip ortaklığı sonlandırmada gösterdiği yöntemler de insanı şaşırtan tavırlardır. Yine Sarıoğlu Dede, bir okumuş aydın karşısında da ironik, alaycı ve ders veren ince zekâsını verdiği yanıttan öğreniyoruz. Burada belki de 1900’lü yıllardan gelen, okuma yazması olmayan ama toplumsal hafızayı taşıyan bir insanın birikimiyle hepimize ders veriyor.
Günümüzde, özellikle büyük kentlerde, her an kavgaya hazır insan topluluklarının bu tercih ettikleri kolay ve kaba kuvvete dayalı iletişim yerine, yıllar öncesinden gelen Sarıoğlu Dede insanlığa ders veriyor. Bütün bunlardan dolayı, Sarıoğlu Dede’nin bu bıraktığı yaşam pratiklerinin gelecek kuşaklara ışık olduğu kanısındayım. Işıklar içinde uyusun büyük Usta.
Yorumlar (2)
Ali nedret Akarpa
29 gün önce / 05.11.2025Çok hoş . Üstadım. Tazelendim.
Beğendim 0 | Beğenmedim 0 | Cevapla
Fatma Hülya BİLGİÇ
29 gün önce / 04.11.2025Ellerinize emeğinize sağlık eskileri anmak çocukluğumuzu anımsamak çok güzel
Beğendim 0 | Beğenmedim 0 | Cevapla